Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 387
(348-389)

Öyle ise: Cennet’in mehâsininin nümûnelerini, küçük bir mikyasta kendine ve hurilerine giydirir. Kendisi ve hurileri birer küçük Cennet hükmüne geçer. Nasılki bir insan, bir memlekette münteşir bulunan çiçekler enva’ını, nümûnegâh küçük bir bahçesinde cem’eder ve bir dükkâncı, bütün mallarındaki nümûneleri bir listede cem’eder ve bir insan, tasarruf ettiği ve hükmettiği ve münâsebetdar olduğu enva’-ı mahlûkatın nümûnelerini, kendine bir elbise ve bir levâzımatı beytiye yapıyor, öyle de: Ehli Cennet olan bir insan, husûsan bütün duygulariyle ve cihazatı ma’nevîyesiyle ubûdiyet etmiş ve Cennet’in lezâizine istihkak kesbetmiş ise; herbir duygusunu memnun edecek, herbir cihâzâtını okşayacak, herbir letâifini zevklendirecek bir tarzda; Cennet’in herbir nev’inden birer mehâsini gösterecek bir tarzı libası, kendilerine ve hurilerine rahmeti İlâhîye tarafından giydirilecek. Ve o müteaddid hulleler bir cinsten, bir neviden olmadığına delil, şu mealdeki hadîstir ki: “Huriler yetmiş hulle giydikleri halde, bacaklarındaki ilikleri görünür, setretmiyor.” Demek en üstündeki hulleden, tâ en alttaki hulleye kadar ayrı ayrı mehâsinle, ayrı ayrı tarzda, hissiyatı ve duyguları zevklendirecek, memnun edecek mertebeler var. Ehli Cehennem ise; nasılki dünyada gözüyle, kulağiyle, kalbiyle, eliyle, akliyle ve hâkeza bütün cihazatiyle günahlar işlemiş; elbette Cehennem’de onlara göre elem verecek, azab çektirecek ve küçük bir Cehennem hükmüne gelecek muhtelifü’l-cins parçalardan yapılmış elbise giydirilmek, hikmete ve adalete münafî görünmüyor.

Beşinci Nükte: Suâl ediyorsunuz ki: Zamanı fetrette, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ecdâdı bir din ile mütedeyyin mi idiler?

Elcevab: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’ın, bilâhere gaflet ve ma’nevî zulümat perdeleri altında kalan ve husûsi ba’zı insanlarda cereyan eden bâkiye-i dini ile mütedeyyin olduğuna rivâyât vardır. Elbette Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’dan gelen ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı netice veren bir silsile-i nurânîyeyi teşkil eden efrad, elbette dini hak nûrundan lâkayd kalmamışlar ve zulümatı küfre mağlub olmamışlar. Fakat zamanı fetrette sırriyle; ehli fetret, ehli necattırlar. Bil’ittifak, teferruattaki hatiatlarından muâhazeleri yoktur. İmamı Şafiî ve İmamı Eş’arîce; küfre de girse, usûli îmanîde bulunmazsa, yine ehli necattır. Çünkü: Teklifi İlahî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla’ ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve müruru zaman, enbiya-i salifenin dinlerini setretmiş; o ehli fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevab görür, etmezse azab görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.

Dinle
-