Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 386
(348-389)

Meşreb ve mesleğimize âid yalnız bir-iki nükteyi söyleyeceğiz. Şöyle ki:

Evvelâ: Bir mektubda; meydan-ı haşir, Küre-i Arz’ın medâr-ı senevîsinde olduğunu ve Küre-i Arz şimdiden ma’nevî mahsulâtını o meydanın elvahlarına gönderdiği gibi; senevî hareketiyle, bir dâire-i vücûdun temessül ve o dâire-i vücûdun mahsulâtiyle bir meydan-ı haşrin teşekkülüne bir mebde’ olduğu ve Küre-i Arz denilen şu sefine-i Rabbânîyenin merkezindeki Cehennem-i Suğra’yı Cehennem-i Kübrâ’ya boşalttığı gibi, sekenesini de meydan-ı haşre boşaltacağı beyan edilmiştir.

Sâniyen: Onuncu ve Yirmi Dokuzuncu Sözler başta olarak sâir Sözler’de, gâyet kat’i bir sûrette o haşrin meydanı ile beraber vücûdu kat’i olarak isbat edilmiştir.

Sâlisen: Görüşmek ise, On Altıncı Söz’de ve Otuz Bir ve Otuz İki’de kat’iyyen isbat edilmiştir ki; bir zât nurânîyet sırriyle, bir dakikada binler yerde bulunup, milyonlar adamlarla görüşebilir.

Râbian: Cenâb-ı Hak, insandan başka zîruh mahlûkatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi; meydan-ı haşirde sun’î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır. Dünyada sun’î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti, insanın sâir nevilerdeki tasarruf ve münâsebetine ve kumandanlığına işâret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünkü bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları vücûduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur, ma’nen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münâsebet yok. O liste de olmaması lâzım gelir.

Hâmisen: Rehber ise, senin gibi Kur’ânın nuru altına girenlere, Kur’ândır.

lerin ların lerin başlarına bak, anla ki; Kur’ân ne kadar makbul bir şefaatçı, ne kadar doğru bir rehber, ne kadar kudsî bir nur olduğunu gör!

Sâdisen: Ehl-i Cennet ve Ehl-i Cehennem’in libasları ise, Yirmi Sekizinci Söz’de hurilerin yetmiş hulle giymesine dâir beyan edilen düstûr burada da câridir. Şöyle ki:

Ehl-i Cennet olan bir insan, Cennet’in her nev’inden her vakit istifade etmek, elbette arzu eder. Cennet’in gâyet muhtelif enva’-ı mehâsini var. Her vakit bütün Cennet’in enva’iyle mübâşeret eder.

Dinle
-