Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 415
(390-463)

Ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ânda arkadaşlarım! Bu hubb-u câh cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine veya ehl-i dalâletin propagandacılarına veya şeytanın şâkirdlerine deyiniz ki: “Evvelâ rızayı İlâhî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabûlü Rabbânî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccühü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccühü rahmetin in’ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbûldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez!

Hubb-u câh hissi eğer susturulmazsa ve izâle edilmezse, yüzünü başka cihete çevirmek lâzımdır. Şöyle ki:

Sevab-ı uhrevî için, duâlarını kazanmak niyetiyle ve hizmetin hüsnü te’siri noktasında gelecek temsildeki sırra binâen, belki o hissin meşrû bir ciheti bulunur. Meselâ: Ayasofya Câmii, ehl-i fazl ve kemâlden mübârek ve muhterem zâtlarla dolu olduğu bir zamanda, tektük, sofada ve kapıda haylaz çocuklar ve serseri ahlâksızlar bulunup câmiin pencerelerinin üstünde ve yakınında ecnebilerin eğlenceperest seyircileri bulunsa, bir adam o câmi içine girip ve o cemâat içine dâhil olsa; eğer güzel bir sadâ ile şirin bir tarzda Kur’ândan bir aşir okusa, o vakit binler ehl-i hakîkatın nazarları ona döner, hüsnü teveccühle, ma’nevî bir duâ ile, o adama bir sevab kazandırırlar. Yalnız, haylaz çocukların ve serseri mülhidlerin ve tektük ecnebilerin hoşuna gitmeyecek. Eğer o mübârek câmiye ve o muazzam cemâat içine o adam girdiği vakit, süfli ve edebsizce fuhşa âid şarkıları bağırıp çağırsa, raksedip zıplasa; o vakit o haylaz çocukları güldürecek, o serseri ahlâksızları fuhşiyata teşvik ettiği için hoşlarına gidecek ve İslâmiyetin kusurunu görmekle mütelezziz olan ecnebilerin istihzakârane tebessümlerini celbedecek. Fakat umum o muazzam ve mübârek cemâatın bütün efradından, bir nazar-ı nefret ve tahkir celbedecektir. Esfel-i safilîne sukut derecesinde nazarlarında alçak görünecektir.

İşte aynen bu misâl gibi; âlem-i İslâm ve Asya, muazzam bir câmidir. Ve içinde ehl-i îman ve ehl-i hakîkat, o câmideki muhterem cemâattir. O haylaz çocuklar ise, çocuk akıllı dalkavuklardır. O serseri ahlâksızlar; firenkmeşreb, milliyetsiz, dinsiz heriflerdir. Ecnebi seyircileri ise, ecnebilerin naşir-i efkârı olan gazetecilerdir. Herbir müslüman, husûsan ehl-i fazl ve kemâl ise; bu câmide derecesine göre bir mevkii olur, görünür, nazar-ı dikkat ona çevrilir. Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rızayı İlâhî cihetinde, Kur’ân-ı Hakîm’in ders verdiği ahkâm ve hakâik-i kudsiyeye dâir harekât ve a’mal ondan sudûr etse, lîsan-ı hâli ma’nen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa;

Dinle
-