Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 416
(390-463)

o vakit ma’nen âlemi İslâmın herbir ferdinin virdi zebanı olan duâsında dâhil olup hissedar olur ve umumu ile uhuvvetkârane alâkadar olur. Yalnız hayvânâtı muzırra nev’inden ba’zı ehli dalâletin ve sakallı çocuklar hükmündeki ba’zı ahmakların nazarlarında kıymeti görünmez. Eğer o adam, medârı şeref tanıdığı bütün ecdadını ve medârı iftihar bildiği bütün geçmişlerini ve ruhen nokta-i istinâd telakki ettiği selefi sâlihînin cadde-i nurânîlerini terkedip heveskârâne, hevaperestane, riyakârâne, şöhretperverâne, bid’akârane işlerde ve harekâtta bulunsa; ma’nen bütün ehli hakîkat ve ehli îmanın nazarında en alçak mevkie düşer.

sırrına göre; ehli îman ne kadar âmi ve cahil de olsa, aklı derketmediği halde, kalbi öyle hodfuruş adamları görse; soğuk görür, ma’nen nefret eder.

İşte hubbu câha meftun ve şöhretperestliğe mübtelâ adam ikinci adam hadsiz bir cemâatin nazarında esfel-i safilîne düşer. Ehemmiyetsiz ve müstehzi ve hezeyancı ba’zı serserilerin nazarında, muvakkat ve menhus bir mevki kazanır.

sırrına göre; dünyada zarar, berzahta azab, âhirette düşman ba’zı yalancı dostları bulur.

Birinci sûretteki adam, faraza hubbu câhı kalbinden çıkarmazsa, fakat ihlası ve rızayı İlâhîyi esas tutmak ve hubbu câhı hedef ittihaz etmemek şartiyle; bir nev’i meşrû makamı ma’nevî, hem muhteşem bir makam kazanır ki, o hubbu câh damarını kemâliyle tatmin eder. Bu adam az, hem pek az ve ehemmiyetsiz bir şey kaybeder; ona mukabil, çok hem pek çok kıymetdar, zararsız şeyleri bulur. Belki birkaç yılanı kendinden kaçırır; ona bedel, çok mübârek mahlûkları arkadaş bulur, onlarla ünsiyet eder. Veya ısırıcı yabanî eşek arılarını kaçırıp, mübârek rahmet şerbetçileri olan arıları kendine celbeder. Onların ellerinden bal yer gibi, öyle dostlar bulur ki; dâima duâlariyle âb-ı kevser gibi feyizler, âlemi İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defteri a’maline gecirilir.

Bir zaman, dünyanın bir büyük makamını işgal eden küçük bir insan, şöhretperestlik yolunda büyük bir kabahat işlemekle, âlemi İslâmın nazarında maskara olduğu vakit, geçen temsilin meâlini ona ders verdim; başına vurdum.

Dinle
-