Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 419
(390-463)

Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı’nın toplarını tahrib ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda; o devletin en büyük dâire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi’nin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı suâl soruldu. Ben de o zaman Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin âzası idim. Bana dediler: “Bir cevab ver.” Onlar altı suâllerine, altı yüz kelime ile cevab istiyorlar. Ben dedim: “Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hatta bir kelime ile dahi değil; belki bir tükürük ile cevab veriyorum! Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz; ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrûrane üstümüzde suâl sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..” demiştim. Şimdi diyorum:

Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükûmetin istilâ ettiği bir zamanda, bu tarzda matbaa lîsaniyle onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken, hıfz-ı Kur’ânî bana kâfi geldiği halde; size de, yüzde bir ihtimal ile, ehemmiyetsiz zâlimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir.

Hem ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: “En ziyâde yarala nanlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!.”

ma’nayı işarîsiyle gösteriyor ki: “Firar edenler, kaçmalariyle ölümü daha ziyâde karşılıyorlar!”

Üçüncü Desîse-i Şeytaniye: Tama’ yüzünden çoklarını avlıyorlar.

Kur’ân-ı Hakîm’in âyât u beyyinatından istifaza ettiğimiz kat’i bürhanlarla çok risâlelerde isbat etmişiz ki: “Meşrû rızk, iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil; belki acz ve iftikarın nisbetinde geliyor.” Bu hakîkatı gösteren hadsiz işâretler, emâreler, deliller vardır. Ezcümle:

Bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan eşcar yerinde durup, onların rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvânât hırs ile rızıklarının peşinde koştuklarından, ağaçlar gibi mükemmel beslenmiyorlar.

Hem hayvânât nev’inden balıkların en aptal, iktidarsız ve kum içinde bulunduğu halde mükemmel beslenmesi ve umûmîyetle semiz olarak görünmesi;

Dinle
-