Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 420
(390-463)

maymun ve tilki gibi zeki ve muktedir hayvânât, sû-i maîşetinden alîz ve zaîf olması, gösteriyor ki: Vâsıta-i rızk; iktidar değil, iftikardır.

Hem insanî olsun hayvanî olsun bütün yavruların hüsnü maîşeti ve süt gibi hazine-i rahmetin en latif bir hediyesi, umulmadık bir tarzda onlara za’f ve aczlerine şefkaten ihsan edilmesi ve vahşi canavarların dîk-ı maîşetleri dahi gösteriyor ki: Vesile-i rızk-ı helâl; acz ve iftikardır, zekâ ve iktidar değildir.

Hem dünyada, milletler içinde şiddet-i hırs ile meşhur olan Yahudi Milletinden daha ziyâde rızk peşinde koşan olmuyor. Halbuki zillet ve sefalet içinde en ziyâde sû-i maîşete onlar ma’rûz oluyorlar. Onların zenginleri dahi süflî yaşıyorlar. Zâten riba gibi gayr-ı meşrû yollarla kazandıkları mal, rızk-ı helâl değil ki mes’elemizi cerhetsin.

Hem çok ediblerin ve çok ulemânın fakr-ı hali ve çok aptalların servet ve gınası dahi gösteriyor ki: Celb-i rızkın medârı, zekâ ve iktidar değildir; belki acz ve iftikardır, tevekkülvâri bir teslimdir ve lîsan-ı kal ve lîsan-ı hal ve lîsan-ı fiil ile bir duâdır.

İşte bu hakîkatı ilân eden âyeti, bu da’vamıza o kadar kavî ve metîn bir bürhandır ki; bütün nebâtât ve hayvânât ve etfal lîsaniyle okunuyor. Ve rızk isteyen her tâife, şu âyeti lîsan-ı hal ile okuyor.

Mâdem rızk mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenâb-ı Hak’tır; o hem Rahîm, hem Kerîm’dir. Onun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir sûrette gayr-ı meşrû bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdanını belki ba’zı mukaddesatını rüşvet verip, menhus, bereketsiz bir mâl-i haramı kabûl eden düşünsün ki, ne kadar muzâaf bir divâneliktir.

Evet ehl-i dünya, husûsan ehl-i dalâlet; parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrib etmeye ba’zan vesile olur. O pis hırs ile gazab-ı İlâhîyi kendine celbeder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır.

Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münâfıkları, sizi insaniyetin şu zaîf damarı olan tama’ yüzünden yakalasalar; geçen hakîkatı düşünüp, bu fakir kardeşinizi nümûne-i imtisal ediniz.

Dinle
-