Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 457
(390-463)

Beşincisi: Sırr-ı tarikatı anlamayan bir kısım mutasavvife, zaîfleri takviye etmek ve gevşekleri teşci’ etmek ve şiddeti hizmetten gelen usanç ve meşakkati tahfif etmek için, istenilmeyerek verilen ezvâk ve envâr ve kerâmatı hoş görüp meftun olur; ibâdâta, hidemâta ve evrâda tercih etmekle vartaya düşer. Şu risâlenin Altıncı Telvihinin Üçüncü Noktasında icmalen beyân olunduğu ve sâir Sözlerde kat’iyyen isbat edilmiştir ki: Bu dârı dünya, dârü’l-hizmettir, dârü’l-ücret değil! Burada ücretini isteyenler; bâki, dâimî meyveleri, fâni ve muvakkat bir sûrete çevirmekle beraber, dünyadaki bekâ hoşuna geliyor, müştakane berzaha bakamıyor; âdeta bir cihette dünya hayatını sever, çünkü içinde bir nevi âhireti bulur.

Altıncısı: Ehli hakîkat olmayan bir kısım ehli sülûk, makâmâtı velâyetin gölgelerini ve zıllerini ve cüz’î nümunelerini, makâmâtı asliye-i külliye ile iltibas etmekle vartaya düşer. Yirmi Dördüncü Söz’ün İkinci Dalı’nda ve sâir Sözlerde kat’iyyen isbat edilmiştir ki: Nasıl Güneş, âyineler vâsıtasiyle taaddüd ediyor; binler misâlî Güneş, aynı Güneş gibi ziya ve hararet sâhibi olur. Fakat o misâlî Güneşler, hakîki Güneşe nisbeten çok zaîftirler. Aynen onun gibi: Makâmâtı Enbiyâ ve eâzımı evliyânın makâmâtının ba’zı gölgeleri ve zılleri var. Ehli sülûk onlara girer; kendini, o evliyâyı azîmeden daha azîm görür; belki Enbiyâdan ileri geçtiğini zanneder, vartaya düşer. Fakat bu geçmiş umum vartalardan zarar görmemek için, usûlü îmaniyeyi ve esâsâtı şerîatı dâima rehber ve esas tutmak ve meşhûdunu ve zevkini onlara karşı muhalefetinde ittiham etmekledir.

Yedincisi: Bir kısım ehli zevk ve şevk, sülûkünde fahrı, nazı, şatahatı, teveccühü nâsı ve merciiyeti; şükre, niyaza, tazarruâta ve nâstan istiğnaya tercih etmekle vartaya düşer. Halbuki en yüksek mertebe ise, ubûdiyet-i Muhammediyedir ki, “Mahbubiyet” ünvaniyle ta’bir edilir. Ubûdiyetin ise sırrı esâsı; niyaz, şükür, tazarru’, huşu’, acz, fakr, halktan istiğna cihetiyle o hakîkatın kemâline mazhar olur. Ba’zı evliyâyı azîme, fahr ve naz ve şatahata muvakkaten, ihtiyarsız girmişler; fakat o noktada, ihtiyaren onlara iktida edilmez; hâdîdirler, mühdî değillerdir; arkalarından gidilmez!

Sekizinci Varta: Hodgâm, aceleci bir kısım ehli sülûk; âhirette alınacak ve koparılacak velâyet meyvelerini, dünyada yemesini ister ve sülûkunda onları istemekle vartaya düşer. Halbuki



gibi âyetlerle i’lân edildiği gibi, çok Sözlerde kat’iyyen isbat edilmiştir ki: Âlemi bekada birtek meyve, fâni dünyanın bin bahçesine müreccahtır.

Dinle
-