Mektubat | Hakîkat Çekirdekleri | 482
(474-485)

81— Şemsin feyz-i tecellisi olan timsali, denizin sathında ve denizin katresinde aynı hüviyeti gösteriyor.

82— Hayat, cilve-i tevhiddendir, müntehası da vahdet kesbediyor.

83— İnsanlarda veli, Cum’ada dakika-i icâbe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esmâ-i Hüsnâda İsm-i Â’zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sâir efrâd dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir. Yirmi sene mübhem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır.

84- Dünyada mâsiyetin âkibeti, ikab-ı uhrevîye delildir.

85- Rızk, hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir. Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inâyet besliyor. Hayat; muhassal-ı mazbuttur, görünür. Rızk; gayr-ı muhassal, tedricî münteşirdir, düşündürür. Açlıktan ölmek yoktur. Zîra bedende şahm ve sâire sûretinde iddihar olunan gıda bitmeden evvel ölüyor. Demek, terk-i âdetten neş’et eden maraz öldürür; rızıksızlık değil.

86— Âkilü’l-lahm vahşilerin helâl rızıkları, hayvânâtın hadsiz cenaze leridir; hem rûy-i zemîni temizliyorlar, hem rızıklarını buluyorlar.

87— Bir lokma kırk paraya, diğer bir lokma on kuruşa. Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zâikayı taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefihidir.

88— Lezâiz çağırdıkça, sanki yedim demeli. Sanki yedimi düstûr yapan; “Sanki yedim” nâmındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.

89— Eskiden ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.

90— Muvakkat lezzetten ziyâde, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoş geldin demeli. Geçmiş lezâiz, ah vah dedirtir. “Ah!” müstetir bir elemin tercümanıdır. Geçmiş âlâm, “Oh!” dedirtir. O “Oh” muzmer bir lezzet ve ni’metin muhbiridir.

91— Nisyan dahi bir ni’mettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.

92— Derece-i hararet gibi, her musîbette bir derece-i ni’met vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i ni’meti görüp, Allah’a şükretmeli. Yoksa isti’zam ile üflense, şişer; merak edilse, ikileşir; kalbdeki misâli, hayali, hakîkata inkılâb eder.. o da kalbi döver.

Dinle
-