Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 196
(88-221)
Bir İkram-ı İlâhî ve Bir
Eser-i İnâyet-i Rabbânîyye

mazmununa mâsadak olmak emeliyle deriz: Şu risâlenin te’lifinde, Cenâb-ı Hakk’ın bir eser-i inâyetini ve rahmetini zikredeceğim. Tâ, şu risâleyi okuyanlar, ehemmiyetle baksınlar.

İşte şu risâlenin te’lifi hiç kalbimde yoktu. Çünkü: Risâlet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) dâir Otuz Birinci ve On Dokuzuncu Sözler yazılmıştı. Birdenbire, şu risâleyi yazmak için mücbir bir hatıra kalbe geldi. Hem kuvve-i hâfızam, musibetler neticesi olarak sönmüştü. Hem meşrebimde, yazdığım eserlerde, nakil sûretiyle (“Kale-Kıyle” sûretiyle) gitmemiştim. Hem yanımda kütüb-ü hadîsiye ve siyer kitabları yoktur. Bununla beraber, “Tevekkeltü Alellah” diyerek başladım. Öyle bir muvaffakıyet oldu ki, Eski Said’in kuvve-i hâfızasından ziyâde hâfızam yardım etti. Her iki-üç saatte, sür’atle otuz-kırk sahife yazıldı. Birtek saatte, on beş sahife yazılıyordu. Ekser Buhârî, Müslim, Beyhakî, Tirmizî, Şifa-i Şerîf, Ebu Nuaym, Taberî gibi kitablardan naklediliyor. Halbuki bu nakilde hata olsa -hadîs olduğu için- günah olması lâzım geldiğinden, kalbim titriyordu. Fakat anlaşıldı ki inâyet var ve şu risâleye ihtiyaç var. İnşâallah sahih bir sûrette yazılmıştır. Şayet ba’zı Elfâz-ı Hadîsiyyede veya râvilerin isminde bir yanlış bulunsa, tashih edilerek müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımdan rica ediyorum.

Said Nursî

Evet biz müsveddeyi yazıyorduk, Üstadımız da söylüyordu. Yanında hiç kitab yoktu; hiç müracaat da etmiyordu. Birdenbire gâyet sür’atli söylüyordu, biz de yazıyorduk. İki-üç saatte, otuz-kırk, daha fazla sahife yazıyorduk. Bizim de kanaatımız geldi ki: Bu muvaffakıyet, mu’cizat-ı Nebeviyyenin bir kerâmetidir.

-------------------------------------

Dâimî hizmetkârı: Abdullah Çavuş
Hizmetkârı ve Müsvedde kâtibi: Süleyman Sâmi
Müsvedde ve Âhiret kardeşi: Hâfız Hâlid
Müsvedde kâtibi ve tebyiz kâtibi: Hâfız Tevfik

Dinle
-