Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 198
(88-221)

İkinci Reşha: O nurânî bürhan-ı tevhid, nasılki iki cenahın icma’ ve tevatürüyle te’yid ediliyor; öyle de, Tevrat ve İncil gibi, kütüb-ü semâvîyenin (Hâşiye) yüzler işârâtı ve irhâsâtın binler rumuzâtı ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevatir şehâdâtı ve Şakk-ı Kamer gibi binler mu’cizatının delâlâtı ve şerîatın hakkaniyeti ile te’yid ve tasdik ettikleri gibi; Zâtında gâyet kemâldeki ahlâk-ı hamidesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı galiyesi ve kemâli emniyeti ve kuvveti îmanını ve gâyet itmi’nanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti; da’vasında nihayet derecede sâdık olduğunu Güneş gibi âşikâre gösteriyor...

Üçüncü Reşha: Eğer istersen gel, Asr-ı Saâdet’e, Cezîretü’l-Arab’a gideriz. Hayâlen olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz. İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde mu’ciznüma bir kitab, lîsanında hakâik-âşina bir hitab, bütün benî-ademe, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcûdâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-ı âlem olan muamma-yı acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsımı muğlâkını feth ve keşfederek; bütün mevcûdâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkil ve müdhiş suâl-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?”suâllerine mukni’, makbûl cevab verir.

Dördüncü Reşha: Bak! Öyle bir ziya-yı hakîkat neşreder ki, eğer O’nun o nurânî dâire-i hakîkat-ı irşadından hariç bir sûrette kâinata baksan; elbette kâinatın şeklini, bir matemhâne-i umûmî hükmünde ve mevcûdâtı, birbirine ecnebi, belki düşman ve câmidatı dehşetli cenazeler ve bütün zevil hayatı zeval ve firâkın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün. Şimdi bak: O’nun neşrettiği nur ile o matemhâne-i umûmî, şevk u cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebi, düşman mevcûdât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidat-ı meyyite-i sâmite birer mûnis me’mur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekva edici kimsesiz yetimler; birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretine girdi.

Beşinci Reşha: Hem o nûr ile; kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tegayyürat; ma’nasızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp birer mektûbât-ı Rabbânîyye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâya-yı Esmâ-i İlâhîyye ve âlem dahi, bir kitab-ı hikmet-i Samedaniye mertebesine çıktılar.

-----------------------------

(Hâşiye): Hüseyin-i Cisrî “Risâle-i Hamidiye”sinde yüz on dört işârâtı,o kitablar dan çıkarmıştır.Tahriften sonra bu kadar bulunsa,elbette daha evvel çok tasrihat varmış.

Dinle
-