Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 200
(88-221)

Dokuzuncu Reşha: Hem bilirsin.. küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemâatte, küçük bir mes’elede, münazaralı bir da’vada; hicabsız, pervasız, küçük, fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez. Şimdi bak bu Zâta; pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemâatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük mes’elelerde, pek büyük da’vada, pek büyük bir serbestiyetle; bilâ-perva, bilâ-tereddüd, bilâ-hicab, telâşsız, samîmi bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedît, ulvî bir sûrette söylediği sözlerinde hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ!

Evet hak aldatmaz, hakîkatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hîleden müstağnidir. Hakîkatbîn gözüne hayâlin ne haddi var ki hakîkat görünsün, aldatsın...

Onuncu Reşha: İşte bak: Ne kadar merak-âver, ne kadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakâikı gösterir ve mesâili isbat eder.

Bilirsin ki, en ziyâde insanı tahrik eden meraktır. Hatta eğer sana denilse: Yarı ömrünü, yarı malını versen; “Kamer”den ve “Müşteri”den biri gelir, Kamer’de ve Müşteri’de ne var ne yok, ahvalini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbâlini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek. Merakın varsa vereceksin. Halbuki:

Şu Zât, öyle bir Sultan’ın ahbarını söylüyor ki: Memleketinde Kamer bir sinek gibi bir pervane etrafında döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etrafında pervaz eder. Ve o Güneş olan lâmba ise; o Sultan’ın binler menzillerinden bir misafirhânesinde binler misbahlar içinde, bir lâmbasıdır. Hem öyle acaib bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâpdan haber veriyor ki; binler Küre-i Arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acib olmaz. Bak! O’nun lîsanında

gibi sûreleri işit. Hem öyle bir istikbâlden doğru olarak haber veriyor ki; şu dünyevî istikbâl, ona nisbeten bir katre serab hükmündedir. Hem öyle bir saâdetten pek ciddî olarak haber veriyor ki; bütün saâdet-i dünyeviyye, ona nisbeten, bir berk-i zâilin bir şems-i sermede nisbeti gibidir.

On Birinci Reşha: Böyle acib ve muamma-âlûd şu kâinatın perde-i zâhiriyyesi altında elbette ve elbette böyle acâib bizi bekliyor.

Dinle
-