Mektubat | Yirminci Mektup | 235
(222-258)

Vâhidiyet ise, bütün o mevcûdât birinindir ve birine bakar ve birinin îcadıdır demektir. Ehadiyet ise; herbir şeyde, Hâlık-ı Külli Şey’in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir. Meselâ Güneşin ziyâsı, bütün zemînin yüzünü ihâta ettiği haysiyetiyle, vâhidiyet misâlini gösterir. Ve herbir şeffaf cüz’de ve su katrelerinde, Güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması, ehadiyyet misâlini gösterir. Ve herbir şeyde husûsan zîhayatta ve bilhassa herbir insanda; o Sâni’in ekser esmâsı onda tecelli ettiği cihetle, Ehadiyeti gösterir.

İşte şu fıkra işâret eder ki: Kâinatta tasarruf eden haşmet-i Rubûbiyet, o koca Güneş’i şu zemîn yüzündeki zîhayatlara bir hizmetkâr, bir lâmba, bir ocak; ve koca Küre-i Zemîni onlara bir beşik, bir menzil bir ticaretgâh; ve ateşi, heryerde hâzır bir aşçı ve dost; ve bulutu, süzgeç ve murdia; ve dağları, mahzen ve anbar; ve havayı, zîhayata enfas ve nüfusa yelpaze; ve suyu, yeniden hayata girenlere süt emziren dâye ve hayvânâta âb-ı hayat veren bir şerbetçi hükmüne getiren Rubûbiyet-i İlâhîye, gâyet vâzıh bir sûrette vahdâniyet-i İlâhîyeyi gösterir. Evet Hâlık-ı Vâhid’den başka kim Güneş’i Arzlılara müsahhar bir hizmetkâr eder? Ve o Vâhid-i Ehad’den başka kim havayı elinde tutar, pek çok vazifelerle tavzif edip, Rûy-i Zemînde çevik-çalâk bir hizmetkâr eder? Ve o Vâhid-i Ehad’den başka kimin haddine düşmüştür ki, ateşi aşçı yapsın ve kibrit başı kadar bir zerrecik ateşe, binler batman eşyayı yuttursun ve hâkezâ.. Herbirşey, herbir unsur herbir ecrâm-ı ulviye, o haşmet-i Rubûbiyet noktasında Vâhid-i Zülcelâl’i gösterir.

İşte celâl ve haşmet noktasında vâhidiyet göründüğü gibi, cemâl ve rahmet noktasında dahi ni’met ve ihsan, Ehadiyet-i İlâhîyeyi i’lân eder. Çünkü; zîhayatta ve bilhassa insanda, o derece san’at-ı câmia içinde; hadsiz enva’-ı ni’meti anlayacak, kabûl edecek, isteyecek cihâzât ve âletler vardır ki; bütün kâinatta tecelli eden bütün esmâsının cilvesine mazhardır. Adetâ bir nokta-i mihrakıye hükmünde, bütün Esmâ-i Hüsnâ’yı birden mâhiyetinin âyinesiyle gösterir ve onunla Ehadiyet-i İlâhîyeyi i’lân eder.

Yedinci Fıkra:

Meâli şudur ki: Sâni-i Zülcelâl âlem-i ekberin hey’et-i mecmûasında bir sikke-i kübrâsı olduğu gibi, bütün eczasında ve enva’ında dahi birer sikke-i vahdet koymuştur. Âlem-i asgar olan insanın cisminde ve yüzünde birer hâtem-i Vahdâniyet bastığı gibi, herbir âzasında dahi, birer mühr-ü vahdeti vardır.

Dinle
-