Mektubat | Yirminci Mektup | 239
(222-258)

İşte hiç mümkün müdür ki: Şu ihya ve idareye; ve şu terbiye ve iaşe-ye; o orduyu bütün şuûnatiyle ihâta eden bir ilm-i muhîtin ve o orduyu bütün levazımatiyle idare eden bir kudret-i mutlakanın sâhibinden başkası karışabilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun! Yüz binler def’a hâşâ!..

Ma’lûmdur ki: Bir taburda on millet bulunsa, ayrı ayrı techiz etmesi on tabur kadar güç olduğundan; âciz insanlar, ister istemez bir tarzda techize mecbûr olmuşlar. Halbuki Hayy u Kayyûm; şu muhteşem ordusu içinde, üç yüz binden ziyâde milletlere, ayrı ayrı techizat-ı hayatiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müşkilatsız, kolay bir tarzda, hafif bir şekilde, gâyet hakîmane ve intizam-perverane veriyor. Ve koca orduya, birtek lîsan ile, dedirtip; kâinat mescidinde o cemâat-ı uzmâya

okutturuyor...

YEDİNCİ KELİME:

Yâni: Mevti veren O’dur. Yâni: Hayatı veren O olduğu gibi; hayatı alan, mevti veren dahi yine O’dur. Evet mevt, yalnız tahrib ve sönmek değildir ki esbâba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor, fakat, bâtınen bir sünbülün hayatına ve yoğurmasına.. yâni cüz’î tohumluk hayatından, küllî sünbül hayatına geçiyor. Öyle de; mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifa göründüğü halde, hakîkatta insan için, hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddeme ve mebde’ oluyor. Öyle ise hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti O îcad eder. Şu kelimedeki mertebe-i uzma-yı tevhidin bir bürhan-ı a’zamına şöyle işâret ederiz ki: Otuz Üçüncü Mektûb’un Yirmi Dördüncü Penceresi’nde beyân edildiği gibi: Şu mevcûdât, irâde-i İlâhîyye ile seyyaledir. Şu kâinat, emr-i Rabbânî ile seyyaredir. Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor.. âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehâdette vücûd-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbâlden gelip, hâle uğrayarak teneffüs eder, mâzîye dökülür.

İşte şu mahlûkatın şu seyelanı, gâyet hakîmane rahmet ve ihsan dâiresinde; ve şu seyeranı, gâyet alîmane hikmet ve intizam dâiresinde; ve şu cereyanı, gâyet Rahîmane şefkat ve mîzan dâiresinde baştan aşağıya kadar hikmetlerle maslahatlarla neticelerle ve gayelerle yapılıyor. Demek bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemâl mütemadiyen tavaif-i mevcûdâtı ve her tâife içindeki cüz’iyatı ve o tâifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder.

Dinle
-