Bir pâdişâhın umumî saltanatı ve kanunu ile, merhameti şâhânesi umum efrâdı millete teşmil edilebilir. Her ferd, doğrudan doğruya o pâdişâhın lütfuna, saltanatına mazhardır. O sûreti umûmîyede, efrâdın çok münâsebatı husûsiyesi vardır.
İkinci cihet, pâdişâhın ihsânâtı husûsiyesidir ve evâmiri hâssasıdır ki; umûmî kanunun fevkınde, bir ferde ihsan eder, iltifat eder, emir verir.
İşte bu temsil gibi; Zâtı Vâcibül Vücûd ve Hâlıkı Hakîm ve Rahîm’in umûmî rubûbiyet ve şümulü rahmeti noktasında herşey hissedardır. Her şey’in hissesine isabet eden cihette, husûsi O’nunla münâsebetdardır. Hem kudret ve irâde ve ilmi muhitiyle her şey’e tasarrufatı, her şey’in en cüz’î işlerine müdahalesi, rubûbiyeti vardır. Herşey, her şe’ninde O’na muhtaçtır. O’nun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki, o dâirei tasarrufu rubûbiyetinde saklansın ve te’sir sâhibi olup müdahale etsin ve ne de tesâdüfün hakkı var ki, o hassas mîzanı hikmet dâiresindeki işlerine karışsın. Risâlelerde yirmi yerde kat’î hüccetlerle tesâdüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur’ânın kılınciyle i’dam etmişiz, müdahalelerini muhâl göstermişiz. Fakat rubûbiyeti âmmedeki dâirei esbâbı zâhiriyede, ehli gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesâdüf nâmını vermişler. Ve hikmetleri ihâta edilmeyen ba’zı ef’al-i İlâhîyyenin kanunlarını tabiat perdesi altında gizlenmiş görememişler, tabiata müracaat etmişler.
İkincisi, husûsi rubûbiyetidir ve has iltifat ve imdâdı Rahmanîsidir ki, umumî kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen ferdlerin imdâdına Rahman-ür Rahîm isimleri imdâda yetişirler. Husûsi bir sûrette muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun için her zîhayat, hususan insan, her anda O’ndan istimdâd eder ve meded alabilir.
İşte bu husûsi rubûbiyetindeki ihsanatı, ehli gaflete karşı da tesâdüf altına gizlenmez ve tabiata havale edilmez.
İşte bu sırra binâendir ki; İ’caz-ı Kur’ân ve Mu’cizat-ı Ahmediye’deki işârâtı gaybiyyeyi, husûsi bir işâret telakki ve itikad etmişiz. Ve bir imdâdı husûsi ve muannidlere karşı kendini gösterecek bir inâyeti hâssa olduğunu yakîn ettik. Ve sırf lillah için ilân ettik. Kusur etmişsek Allah afvetsin. Âmîn.