Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 382
(348-389)
(Sözler’in tebyizinde kıymetdar hizmeti sebkat eden muallim Ahmed Galib’in fıkrasıdır.)

“Elde Kur’ân gibi bürhan-ı hakîkat varken,

Münkiri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir.”

Sözün özdür ey can, tekellüf değil!


Ledün ilminin zübde-i pâkidir

Bu, sümmettedarik tasannuf değil!


Bu bir hikmet-i nûr-u irfandır

Ki ehva ve lağv ve tefelsüf değil!


Müzekki-i nefs ve musaffi-i ruh,

Mürebbi-i dildir, tasavvuf değil!


O Sözler bütün marifet şemsidir;

Sözüm doğrudur, bir teellüf değil!


İçin nurudur, lafza akseylemiş;

Bir-iki satırda teradüf değil!


Mutabık lafızlar birbirine;

Bu aslâ tasannu’, tesâdüf değil!


Dizilmiş nizamla bütün harfleri,

Tevâfuktur, aslâ tehâlüf değil!


Bu bir cilve-i sırr-ı i’cazdır;

Ki Kur’ândandır, tecevvüf değil!


Bu hüsn-ü tesâdüf güzeldir güzel,

Bu babda ne dense tezâuf değil!


Said-i Bediüzzaman-ı Nursî

Beyânı bedi’dir, taattuf değil!


Teselliye ermemiş elinde kalem,

Eder arz-ı dîdar, taharrüf değil!


Tevafuk, sözünde ona çok mudur?

Tefevvuk, onun için teşerrüf değil!


İsabet buna savb-ı Hak’tan gelir,

Bu kasdî değildir, tasarruf değil!


Bunu görmiyen bed nazarlar için,

Telehhüf derim ben, teessüf değil!


Ki var ma’nevî hayretim galiben,

Beyânım bu yolda tazarruf değil!

Dinle
-