“Elde Kur’ân gibi bürhan-ı hakîkat varken,
Münkiri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir.”
Sözün özdür ey can, tekellüf değil!
Ledün ilminin zübde-i pâkidir
Bu, sümmettedarik tasannuf değil!
Bu bir hikmet-i nûr-u irfandır
Ki ehva ve lağv ve tefelsüf değil!
Müzekki-i nefs ve musaffi-i ruh,
Mürebbi-i dildir, tasavvuf değil!
O Sözler bütün marifet şemsidir;
Sözüm doğrudur, bir teellüf değil!
İçin nurudur, lafza akseylemiş;
Bir-iki satırda teradüf değil!
Mutabık lafızlar birbirine;
Bu aslâ tasannu’, tesâdüf değil!
Dizilmiş nizamla bütün harfleri,
Tevâfuktur, aslâ tehâlüf değil!
Bu bir cilve-i sırr-ı i’cazdır;
Ki Kur’ândandır, tecevvüf değil!
Bu hüsn-ü tesâdüf güzeldir güzel,
Bu babda ne dense tezâuf değil!
Said-i Bediüzzaman-ı Nursî
Beyânı bedi’dir, taattuf değil!
Teselliye ermemiş elinde kalem,
Eder arz-ı dîdar, taharrüf değil!
Tevafuk, sözünde ona çok mudur?
Tefevvuk, onun için teşerrüf değil!
İsabet buna savb-ı Hak’tan gelir,
Bu kasdî değildir, tasarruf değil!
Bunu görmiyen bed nazarlar için,
Telehhüf derim ben, teessüf değil!
Ki var ma’nevî hayretim galiben,
Beyânım bu yolda tazarruf değil!