Mektubat | Yirminci Mektup | 243
(222-258)

Hem umum zîhayatın, ibham ünvanı altında bir kanun-u taayyüne bağlı olan ecelleri, ölümleri bir ilm-i muhîti gösteriyor. Çünkü her tâifenin, gerçi ferdlerin zâhiren muayyen bir vakt-i eceli görünmüyor, fakat o tâifenin iki had ortasında mahdud bir zamanda ecelleri muayyendir. O ecel hengâmında, o şey’in arkasında vazifesini idâme edecek olan neticesinin, meyvesinin, çekirdeğinin muhafazası ve bir taze hayata inkılâb ettirmesi; yine o ilm-i muhîti gösteriyor.

Hem bütün mevcûdâta şâmil, herbir mevcûda lâyık bir sûrette rahmetin taltifatı; bir rahmet-i vâsia içinde bir ilm-i muhîti gösteriyor. Çünkü, meselâ: Zîhayatın etfallerini süt ile iaşe eden ve zemînin suya muhtaç nebâtâtına yağmur ile yardım eden; elbette etfali tanır, ihtiyaçlarını bilir ve o nebâtâtı görür ve yağmurun onlara lüzumunu derkeder sonra gönderir.. ve hâkezâ... Bütün hikmetli, inâyetli rahmetinin hadsiz cilveleri, bir ilm-i muhîti gösteriyor.

Hem bütün eşyanın san’atındaki ihtimamat ve san’atkârâne tasvirat ve mâhirane tezyinat, bir ilm-i muhîti gösteriyor. Çünkü, binler vaziyet-i muhtemele içinde, muntazam ve müzeyyen, san’atlı ve hikmetli bir vaziyeti intihâb etmek, derin bir ilim ile olur. Bütün eşyadaki şu tarz-ı intihâbat, bir ilm-i muhîti gösteriyor.

Hem îcad ve ibda’-ı eşyada kemâl-i suhûlet, bir ilm-i ekmele delâlet eder. Çünkü bir işde kolaylık ve bir vaziyette suhûlet, derece-i ilim ve meharetle mütenâsibdir. Ne kadar ziyâde bilse, o derece kolay yapar.

İşte şu sırra binâen herbiri birer mu’cize-i san’at olan mevcûdâta bakıyoruz ki; hayret-nüma bir derecede suhûletle, kolaylıkla, külfetsiz, dağdağasız, kısa bir zamanda; fakat mu’ciz-nüma bir sûrette îcad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardır ki, hadsiz suhûletle yapılır ve hâkezâ... Mezkûr emâreler gibi binler alâmet-i sâdıka var ki, şu kâinatta tasarruf eden Zât’ın muhît bir ilmi vardır. Ve herşey’i bütün şuûnatiyle bilir, sonra yapar. Mâdem şu kâinat sâhibinin böyle bir ilmi vardır; elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak olduklarını bilir, hikmet ve rahmetin muktezâsına göre onlarla muamele eder ve edecek.

Ey insan! Aklını başına al.. dikkat et, nasıl bir Zât seni bilir ve bakar; bil ve ayıl!..

Eğer denilse: Yalnız ilim kâfi değildir, irâde dahi lâzımdır. İrade olmazsa, ilim kâfi gelmez?

Elcevab: Bütün mevcûdât nasılki bir ilm-i muhîte delâlet ve şehâdet eder.

Dinle
-