Mektubat | Yirminci Mektup | 244
(222-258)

Öyle de: O ilm-i muhît sâhibinin irâde-i külliyesine dahi delâlet eder. Şöyle ki: Herbir şey’e, husûsan herbir zîhayata pek çok müşevveş ihtimâlât içinde, muayyen bir ihtimal ile; ve pek çok akîm yollar içinde neticeli bir yol ile; ve pek çok imkânat içinde mütereddid iken gâyet muntazam bir teşahhus verilmesi; hadsiz cihetlerle bir irâde-i külliyeyi gösteriyor. Çünkü, herşey’in vücûdunu ihâta eden hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde ve semeresiz akîm yollarda ve karışık ve yeknesak sel gibi mîzansız akan câmid unsurlardan gâyet hassas bir ölçü ile, nazik bir tartı ile ve gâyet ince bir intizam ile, nâzenin bir nizam ile verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus; bizzarure ve bilbedahe, belki bilmüşahede, bir irâde-i külliyenin eseri olduğunu gösterir. Çünkü, hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihâb etmek; bir tahsis, bir tercih, bir kasd ve bir irâde ile olur. Ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhassısı iktiza eder. Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise irâdedir. Meselâ: İnsan gibi yüzler muhtelif cihâzât ve âlâtın makinası hükmünde olan bir vücûdun, bir katre sudan ve yüzer muhtelif âzası bulunan, bir kuşun, basit bir yumurtadan.. ve yüzer muhtelif kısımlara ayrılan bir ağacın, basit bir çekirdekten îcadları; kudret ve ilme şehâdet ettikleri gibi, gâyet kat’i ve zarûri bir tarzda onların Sâni’inde bir irâde-i külliyeye delâlet ederler ki, o irâde ile, o şey’in herşey’ini tahsis eder ve o irâde ile; her cüz’üne, her uzvuna, her kısmına; ayrı, has bir şekil verir.. bir vaziyet giydirir.

Elhasıl: Nasılki eşyada, meselâ hayvânâttaki ehemmiyetli azanın, esasat ve netâic i’tibâriyle birbirlerine benzeyişleri ve tevafukları ve birtek sikke-i vahdet izhar etmeleri, nasıl kat’i olarak delâlet ediyor ki; umum hayvânâtın Sâni’i birdir, Vâhid’dir, Ehad’dir. Öyle de: O hayvânâtın ayrı ayrı teşahhusları ve sîmalarındaki başka başka hikmetli taayyün ve temeyyüzleri delâlet eder ki; onların Sâni-i Vâhid’i, fâil-i muhtardır ve irâdelidir; istediğini yapar, istemediğini yapmaz; kasd ve irâde ile işler. Mâdem ilm-i İlâhî’ye ve irâde-i Rabbânîyyeye mevcûdât adedince, belki mevcûdâtın şuûnatı adedince delâlet ve şehâdet vardır. Elbette bir kısım feylesofların irâde-i İlâhîyeyi nefy ve bir kısım ehl-i bid’atın kaderi inkâr ve bir kısım ehl-i dalâletin, cüz’iyata adem-i ıttılâını iddia etmeleri ve tabiiyyûnun, bir kısım mevcûdâtı tabiat ve esbâba isnad etmeleri; mevcûdât adedince muzaaf bir yalancılıktır ve mevcûdâtın şuûnatı adedince muzaaf bir dalâlet divâneliğidir. Çünkü hadsiz şehâdet-i sâdıkayı tekzib eden, hadsiz bir yalancılık işlemiş olur.

İşte, meşîet-i İlâhîyye ile vücûda gelen işlerde; “İnşâallah İnşâallah” yerinde, bilerek “tabi tabi” demek, ne kadar hata ve muhâlif-i hakîkat olduğunu kıyas et...

Dinle
-