Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 292
(284-308)

İşte bu beş fıkrada, gelecekte bahsedeceğimiz işârâtın esâsâtı var. Evet herbir mevcûd (husûsan zîhayat olanların) beş tabaka ayrı ayrı hikmetleri ve gayeleri var. Nasılki meyvedar bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları semere verir; öyle de: Herbir zîhayatın, beş tabaka muhtelif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.

Ey insan-ı fâni! Senin cüz’î bir çekirdek hükmündeki kendi hakîkatını, meyvedar bir şecere-i bâkîyeye inkılâb etmesini.. ve beş işârette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakîki îmanı elde et. Yoksa bütün onlardan mahrum kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp çürüyeceksin.

Birinci İşâret:

Fıkrası ifade ediyor ki: Bir mevcûd vücûddan gittikten sonra, zâhiren kendisi ademe, fenâya gider; fakat ifade ettiği ma’nalar bâkî kalır, mahfuz olur. Hüviyet-i misâliyesi ve sûreti ve mâhiyeti dahi âlem-i misâlde ve âlem-i misâlin nümuneleri olan elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı mahfuzanın nümuneleri olan kuvve-i hâfızalarda kalır. Demek bir vücûd-u surî kaybeder, yüzer vücûd-u ma’nevî ve ilmî kazanır. Meselâ: Nasılki bir sahifenin tab’ına medâr olan matbaa hurufatına bir vaziyet ve bir tertib verilir ve bir sahifenin tab’ına medâr olur; ve o sahife ise sûretini ve hüviyetini, basılan müteaddid yapraklara verip ve ma’nalarını çok akıllara neşrettikten sonra o matbaa hurufatının vaziyeti ve tertibi de değiştirilir.

Dinle
-