Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 304
(284-308)

ve onların nağamâtı dahi,nebâtâtın en güzellerinin başlarında hoş-âmedî nev’inden tesbihkârane bir hüsn-ü istikbâldir, bir alkışlamadır.

Aynen bunun gibi: Sebeb-i hilkat-ı eflâk ve vesile-i saâdet-i dâreyn ve Habîb-i Rabbü’l-alemîn olan Zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’a karşı, nasılki melâike nev’inden Hazret-i Cebrâil Aleyhis-selâm kemâl-i muhabbetle hizmetkârlık ediyor; melâikelerin Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’a inkıyad ve itâatini ve sırr-ı sücûdunu gösteriyor; öyle de ehl-i Cennet’in, hatta Cennet’in hayvânât kısmının dahi, O Zâta karşı alâkaları, bindiği Burâk’ın hissiyat-ı âşıkanesiyle ifade edilmiştir.

İKİNCİ NÜKTE: Mi’râc-ı Nebeviyedeki mâceralardan birisi: Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a karşı muhabbet-i münezzehesi, “Sana âşık olmuşum” ta’biriyle ifade edilmiş. Şu ta’birat, Vâcibü’l-Vücûd’un kudsiyetine ve istiğna-i zâtîsine, ma’na-yı örfî ile münâsib düşmüyor. Mâdem Süleyman Efendi’nin mevlidi, rağbet-i âmmeye mazhariyeti delâletiyle; o zât ehl-i velâyettir ve ehl-i hakîkattır, elbette irâe ettiği ma’na sahihtir. Ma’na da budur ki:

Zât-ı Vâcibü’l-Vücûd’un hadsiz cemâl ve kemâli vardır. Çünkü: Bütün kâinatın aksâmına inkısam etmiş olan cemâl ve kemâlin bütün enva’ı, O’nun cemâl ve kemâlinin emareleri, işâretleri, âyetleridir. İşte her halde cemâl ve kemâl sâhibi, bilbedâhe cemâl ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâl dahi cemâlini pekçok sever. Hem, kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemâlinin şuââtı olan esmâsını dahi sever. Mâdem esmâsını sever, elbette esmâsının cemâlini gösteren san’atını sever. Öyle ise, cemâl ve kemâline âyine olan masnûâtını dahi sever. Mâdem cemâl ve kemâlini göstereni sever; elbette cemâl ve kemâl-i esmâsına işâret eden mahlûkatının mehâsinini sever. Bu beş nevi muhabbete, Kur’ân-ı Hakîm âyâtiyle işâret ediyor.

İşte Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, mâdem masnûât için de en mükemmel ferddir ve mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem san’at-ı İlâhîyyeyi, bir velvele-i zikr ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esmâ-i İlâhîyyedeki cemâl ve kemâl hazinelerini, lîsan-ı Kur’ân ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyyesinin, Sâni’inin kemâline delâletlerini, parlak ve kat’i bir sûrette lîsan-ı Kur’ânla beyân ediyor.

Dinle
-