Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 337
(310-346)

Bunlar ehli necat olabilirler. Fakat Peygamber’i işiten ve davasını bilen adamlar O’nu tasdik etmezse, Cenâbı Hakk’ı tanımaz. Onun hakkında, yalnız kelâmı, sebebi necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medârı özür olan cahilane ademi kabûl değil, belki o kabûlü ademdir ve o inkârdır. Mu’cizatiyle, âsâriyle kâinatın medârı fahri ve nev’i beşerin medârı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nûra mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.

Altıncı Mes’ele

Sâlisen: Şeytanla münâzara nâmındaki Birinci Mebhas’taki şeytanın mesleğine âid ba’zı ta’birat çok galiz düşmüş. “Hâşâ, hâşâ!” kelimesiyle ve farzı muhal sûretindeki kayıdlarla tâdil edildiği halde, yine beni titretiyor. Sonra size gönderilen parçada ba’zı ufak tâdilât vardı, nüshanızı onunla tashih edebildiniz mi? Fikrinizi tevkil ediyorum; o ta’birattan lüzumsuz gördüklerinizi tayyedebilirsiniz.

Aziz kardeşim, o mebhas çok mühimdir. Çünkü; ehli zındıkanın üstadı, şeytandır. Şeytan ilzam edilmezse, onun mukallidleri kanmazlar. Kur’ânı Hakîm, kâfirlerin galiz ta’birlerini reddetmek için zikrettiğinden bana bir cesaret verildi ki; bu şeytanî olan mesleğin bütün bütün çürüklüğünü göstermek için, farzı muhal sûretinde hizbü’ş-şeytanın efrâdı, mesleklerinin iktizasiyle kabûl etmeye mecbûr oldukları ve ister istemez ma’nen meslek diliyle diyecekleri ahmakane ta’birâtlarını titreyerek isti’mal ettim. Fakat o isti’mal ile onları kuyu dibine sıkıştırıp, meydanı baştan başa Kur’ân hesabına zabtettik, onların foyalarını meydana çıkardık. Şu muzafferiyete, şu temsil içinde bak. Meselâ: Semavâta başı temas etmiş pek yüksek bir minare ve o minarenin altında Küre-i Arz’ın merkezine kadar bir kuyu kazılmış farzediyoruz. İşte ezanı umum memlekette umum ahaliye işitilen bir zât, minare başından tâ kuyu dibine kadar hangi mevkide bulunduğunu isbat etmek için iki fırka münakaşa ediyorlar. Birinci fırka der ki: “Minare başındadır, kâinata ezan okuyor. Çünkü ezanı işitiyoruz; hayatdardır, ulvîdir. Çendan herkes onu o yüksek yerde görmüyor; fakat herkes derecesine göre onu, çıktığı ve indiği vakit bir makamda, bir basamakta görür ve onunla bilir ki:

Dinle
-