Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 354
(348-389)

Nurânînin temessülâtı, o nurânî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin âyinelerdeki misâlleri, Güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi; melâike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misâlin ayrı ayrı âyinelerinde misâlleri onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat âyinelerin kabiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasılki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye sûretinde sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka sûretlerde ve Arş-ı A’zam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanadlariyle secde ediyordu. Heryerde, o yerin kabiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş.

İşte şu mesleğe göre; kabz-ı ruh vaktinde, insanın âyinesine temessül eden Melekü’l-Mevt’in insanî ve cüz’î bir misâli, Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm gibi bir ulül azm ve celâlli ve hiddetli bir zâtın tokadına ma’rûz olmak ve o misâlî Melekü’l-Mevt’in libası hükmündeki sûret-i misâliyesindeki gözünü çıkarmak; ne muhâldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı mâkuldür.

İkinci Meslek:Odur ki: Hazret-i Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi melâike-i izâm, birer nâzır-ı umûmî hükmünde.. kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda avaneleri vardır. Ve o muavinler, enva’-ı mahlûkata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehânın (Hâşiye-1) ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şekâvetin ervahını kabzeden yine başkadır. Nasılki

âyeti işâret ediyor ki: “Kabz-ı ervah eden, taife taifedir.” Bu mesleğe göre; Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’a değil, belki Azrâil’in bir avanesinin misâlî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakk’ın yanında nazdar olmasına binâen, ona bir tokat aşketmek gayet makuldür. (Hâşiye-2)

Üçüncü Meslek:Yirmi Dokuzuncu Söz’ün Dördüncü Esasında beyân edildiği gibi ve ehadîs-i şerifenin delâlet ettiği üzere:

------------------------
(Hâşiye-1): Bizde “Seyda” lâkabiyle meşhur bir veliyy-i azîm, sekeratta iken, ervâh-ı evliyânın kabzına müekkel Melekü’l-Mevt gelmiş. Seyda bağıra-rak demiş ki: “Ben talebe-i ulûmu çok sevdiğim için, talebe-i ulûmun kabz-ı ervâhına müekkel mahsus taife ruhumu kabzetsin!” diye dergâh-ı İlâhiyeye rica etmiş. Yanında oturanlar bu vak’aya şâhid olmuşlar.
(Hâşiye-2): Hattâ memleketimizde gayet cesur bir adam, sekerat vaktinde Melekül Mevti görmüş. Demiş: “Beni yatak içinde yakalıyorsun!” Kalkmış atına binmiş, kılıncını eline almış, ona meydan okumuş. Merdâne, at üstünde vefat etmiş.

Dinle
-