Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 357
(348-389)

Eğer o hazine-i kudsiyenin müşterileri içinde bazıları, o biçâre hizmetkâra velâyet nazariyle baksalar ve büyük tanısalar; elbette hakîkat-ı Kur’âniyenin merhamet-i kudsiyesi şânındandır ki, o hizmetkârını mahcub etmemek için, hazine-i hassa-i İlâhîyeden, o hizmetkârın hiç haberi ve medhali olmadan, onlara meded versin ve himmet ederek feyizdar etsin.

İkinci Nokta: İmâm-ı Rabbânî ve Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed-i Farukî (R.A.) demiş: “Hakâik-i îmaniyyeden bir tek mes’elenin inkişafı ve vuzuhu, benim indimde binler ezvak ve keramata müreccahtır. Hem bütün tarikatların gayesi ve neticesi, hakâik-i îmaniyyenin inkişafı ve vuzuhudur.” Mâdem şöyle bir tarikat kahramanı böyle hükmediyor; elbette hakâik-i îmaniyyeyi kemâl-i vuzuh ile beyân eden ve esrâr-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden Sözler, velâyetten matlub olan neticeleri verebilirler.

Üçüncü Nokta: Bundan otuz sene evvel, Eski Said’in gafil kafasına müdhiş tokatlar indi, kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı, bir halaskâr taharri etti. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddüdde kaldı. Gavs-ı A’zam olan Şeyh-i Geylanî Radıyallahü Anh’ın “Fütuhu’l-Gayb” nâmındaki kitabiyle tefe’ül etti. Tefe’ülde şu çıktı:


Acibdir ki; o vakit ben, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzası idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyâde hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir.

İşte Hazret-i Şeyh bana der ki: “Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!” Ben dedim: “Sen tabibim ol!” Tuttum, kendimi ona muhatab addederek, o kitabı bana hitab ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetli idi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatab ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum. Fakat sonra, ameliyat-ı şifakâraneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamam okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münacatını dinledim, çok istifaza ettim.

Sonra İmâm-ı Rabbânî’nin Mektûbât kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe’ül ederek açtım. Acâibdendir ki, bütün Mektûbâtında yalnız iki yerde “Bediüzzaman” lafzı var. O iki mektub bana birden açıldı.

Dinle
-