Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 356
(348-389)
Üçüncü Mes’ele Olan Üçüncü Risâle

(Şu mes’ele umum ihvanımın ekseri lîsanı hal ile ve bir kısmının lîsanı kal ile ettikleri umumî bir sualin, has ve hususî ve mahremce bir cevabıdır.)

Sual: Senin ziyaretine gelen herkese diyorsun ki: “Benim şahsımdan bir himmet beklemeyiniz ve şahsımı mübârek tanımayınız. Ben makam sa hibi değilim. Âdi bir neferin müşir makamının evâmirini tebliği gibi, ben de ma’nevî bir müşiriyet makamının evâmirini tebliğ ediyorum. Hem müflis bir adamın, gâyet kıymetdar ve zengin elmas ve mücevherat dükkânının dellâlı olduğu gibi; ben dahi, mukaddes ve Kur’ânî bir dükkânın dellâlıyım. Diyorsun. Halbuki“Aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister; ruhumuz bir nur ister ve hâkeza çok cihetle çok şeyler istiyoruz. Seni hâcâtımıza yarayacak adam zannedip, senin ziyaretine geliyoruz. Bize âlimden ziyâde bir sâhibi velâyet, sâhibi himmet ve sâhibi kemâlât lâzım. Eğer hakîkat-ı hal dediğin gibi ise, ziyaretinize yanlış geldik.” lîsanı halleri diyor.

Elcevab: Beş noktayı dinleyiniz, sonra düşününüz. Ziyaretiniz beyhûde mi, yoksa fâideli midir? O vakit hükmediniz.

Birinci Nokta: Nasılki bir pâdişâhın âdi bir hizmetkârı ve biçâre bir neferi; pâdişâh nâmına feriklere, paşalara hedayâyı şâhânesini ve nişanlarını veriyor, onları minnetdar ediyor. Eğer ferikler ve müşirler, “Bu âdi nefere neden tenezzül edip, elinden ihsan ve nişanları alıyoruz?” deseler, mağrûrane bir divâneliktir. Eğer o nefer dahi; vazifesinin haricinde müşire kıyam etmezse, kendini ondan yüksek görse, eblehçesine bir divâneliktir. Hem eğer o memnun olan feriklerden birisi, müteşekkirane o neferin kulübeciğine tenezzülen misafir gitse; kuru ekmekten başka bulmayan o nefer mahcub kalmamak için, o hali gören ve bilen pâdişâh-elbette o neferini mahcub etmemek için matbah-ı şâhâneden, sâdık hizmetkârının muhterem misafirine tabla gönderir; öyle de: Kur’ân-ı Hakîm’in sâdık bir hizmetkârı, ne kadar âdi olursa olsun Kur’ân nâmına, en büyük insanlara emirlerini çekinmeyerek tebliğ eder ve en zengin ruhlu olanlara Kur’ânın âlî elmaslarını yalvararak mütezellilane değil, belki müftehirane ve müstağniyane satar. Onlar ne kadar büyük olursa olsun, o âdi hizmetkâra, vazife başında iken tekebbür edemezler. Ve o hizmetkâr dahi, onların ona müracaatında, kendine medârı gurur bulamaz.. ve haddinden tecavüz etmez.

Dinle
-