Birinci Misâl : Ben kendim on değil, yüz değil, binler def’a müteaddid tecrübatımla kanaatım gelmiş ki: Sözler ve Kur’ândan gelen Nurlar; aklıma ders verdiği gibi, kalbime de îman hâli telkin ediyor, rûhuma îman zevki veriyor ve hâkeza... Hatta dünyevî işlerimde; kerâmet sâhibi bir şeyhin bir müridi, nasıl şeyhinden hâcâtına dâir meded ve himmet bekliyor; ben de Kur’ân-ı Hakîm’in kerâmetli esrarından o hâcâtımı beklerken, ümid etmediğim ve ummadığım bir tarzda bana çok def’a hâsıl oluyor. Yalnız cüz’iyattan iki küçük misâl:
Biri: On Altıncı Mektub’da îzahı ve tafsili geçen; Süleyman isminde bir misafirime, katran ağacı başında koca bir ekmek hârika bir tarzda gösterilmiş. İki gün ikimiz, o hediye-i gaybîden yedik.
İkinci Misâl : Gâyet küçük ve latif, bugünlerde vaki’ olan mes’eleyi söyleyeceğim. Şöyle ki:
Fecirden evvel hatırıma geldi ki; bir zâtın kalbine vesvese verecek bir tarzda tarafımdan sözler söylenilmişti; keşki dedim onu görseydim, kalbindeki dağdağayı izâle etseydim. Aynı dakikada, Nis’e gitmiş bir parça kitabım bana lâzım idi; keşki elime geçseydi dedim. Sabah namazından sonra oturdum; baktım aynı zât, o kitab parçası elinde olduğu halde içeri girdi. Ona dedim: “Senin elindeki nedir?” Dedi: “Bilmiyorum, kapının önünde Nis’ten gelmiş diye birisi bana verdi; ben de size getirdim.” Fesübhânallah dedim; böyle bir vakitte bu adamın evinden çıkıp gelmesi ve şu Söz’ün Nis’den gelmesi, hiç tesadüfe benzemiyor. Ve böyle bir adama şöyle bir parça kitabı aynı dakikada eline verip bana gönderen, elbette Kur’ân-ı Hakîm’in himmetidir diyerek, Elhamdülillah dedim; benim en küçük, ehemmiyetsiz, hafî arzûyu kalbimi bilen birisi, elbette bana merhamet ediyor, beni himaye ediyor; öyle ise dünyanın minnetini beş paraya almam.
İkinci Misâl : Biraderzadem merhum Abdurrahman, sekiz seneden beri benden ayrılıp dünyanın gaflet ve evhamlarına bulaştığı halde, şahsıma karşı haddimden çok fazla hüsnü zannı varmış. Bende olmayan ve elimden gelmeyen himmeti istiyor ve meded bekliyordu. Kur’ân-ı Hakîm’in himmeti imdadına yetişti. Haşre dâir olan Onuncu Söz’ü, vefatından üç ay evvel eline yetiştirdi. O Söz onu ma’nevî kirlerinden ve evham ve gafletten temizlemekle beraber; âdeta mertebe-i velâyete çıkmış gibi, vefatından evvel yazdığı mektûbunda üç zâhir kerâmet izhar etmiş. Yirmi Yedinci Mektub’un fıkraları içinde dercedilmiş, müracaat olunsun.
Üçüncü Misâl : Burdur’lu Hasan Efendi isminde ehl-i kalb bir âhiret kardeşim ve talebem vardı.