(Said Nursî’nin bir fıkrasıdır)
Aziz, sıddık, sâdık, çalışkan kardeşim, hizmet-i Kur’ân’da ar-kadaşım Re’fet Bey!
Senin gördüğün vazife-i Kur’âniyenin hepsi mübârektir. Cenâb-ı Hak sizi muvaffak etsin, fütur vermesin, şevkinizi artırsın.
Senin vazifen yazıdan daha mühimdir. Yalnız, yazıyı terk etmeyiniz.
Uhuvvet için, bir düstûru beyân edeceğim ki; o düstûru cidden nazara almalısınız. Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizac-kârane ittihad gittiği vakit, ma’nevî hayat da gider.
işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemâatın tadı kaçar. Bilirsiniz ki; üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile içtima etseler, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi... sizin gibi üç-dört hâdim-i hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-â’mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakîki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler; o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinenin çarkları birbirine muavenete mecbûrdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farzettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakîkatın, Kur’ân ve îmanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder. Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler, kardeşlerinizden hariç dâirelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkki ediyorum. Siz de üstadınızın nazariyle birbirinize bakmalısınız. Âdeta her biriniz ötekinin faziletlerine nâşir olunuz. Kardeşlerimizden İslâm Köy’lü Hâfız Ali Efendi, kendine rakib olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymetdar gördüğüm için size beyân ediyorum:
O zât yanıma geldi, ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemâl-i samimiyet ve ihlâs ile, onun tefevvuku ile iftihâr etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil... samimî olduğunu hissettim. Cenâb-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillâh, yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor. Küçük bir lâtife:
Sohbet içinde sizden bahis geçti... Şükre dâir mes’eleyi sordum: “Husrev’in yazdığını Re’fet Bey gördü mü?” Bekir Ağa dedi: “Evet gördü” ve dedi: “Çok güzel, fakat acaba sen kalem karıştırmadın mı?” Husrev dedi: “Yok, kendi nüshamda tam bütün gelmedi. Fakat kendilerine yazdığım tam geldi.” Biraz münakaşa oldu... Bu münâsebetle kardeşim Re’fet Bey’e derim ki: Aslında tevâfuk noksan olsaydı, zâten ben tavsiye etmiştim ki, kalem karıştırmasınlar. Asıl vaziyet bozulmasın. Bekir Ağa da gördü ki; asıl müsveddede çıkıntı olduğu halde, tevâfuk Husrev’in tarzında var. Onun için Husrev’in bir mehareti varsa tevâfuku bozmamış. Hatta Mu’cizat-ı Ahmediye’deki salâvât tevâfukunda tavsiye etmiştim ki; kimse maharetini karıştırmasın. Fakat asıl müsveddelerde, en acemî bir müstensihin nüshasında birkaçı müstesna bütün tevâfuktadır. Onun için sekiz ayrı ayrı müstensihin setredemediği bir tevâfuk, elbette kuvvetlidir. Müstensihler bozmasınlar, tevâfuku getiremeyen bozuyor. Demek en büyük meharet odur ki, tevâfuku bozmasın. Çünkü tevâfuk var. Sen de Husrev’e yardım et ki, hakîkaten mevcûd ve matlub tevâfuku denk getirebilsin. Çünkü; yoktan var etmiyorsunuz. Hakîki var’ı yok etmeyin.
Sözler’le alâkadar olanlara selâm ve dua ediyorum...
Said Nursî