(Vezirzade Mustafa’nın fıkrasıdır)
Aziz, kıymetdar Üstadım!
Hesabsız hamd ve şükür, ol Hâlık-ı Mennân Hazretlerine ki, ben ümmi olduğum halde, hissiyat ve emellerimi, şu fâni ve âfil olan hayat-ı dünyadan tecrid ile, Risâle-i Nur talebeleri içine girdim ve hizbü’l-Kur’ân âlimlerine arkadaş oldum. Hizmet-i neşriyede ve ilimde onlara yetişemiyorum. Fakat inşâallah irtibat ve muhabbet ve ihlâsda yetişmeye çalışacağım. Ve dua ile onların kalemlerine yardım ediyorum. Risâle-i Nur’a karşı hissiyatımı ümmiliğim münâsebetiyle yalnız rü’yalarımla arz ediyorum.
Bu def’a rü’yada Fahr-i Âlem (A.S.M.) Efendimiz Hazretlerini gördüğüm vakit, Sure-i Hacc’ın nihayetinde:
ilh.. okuyarak ve Şah-ı Geylanî (kuddise sirruhu) Hazretlerini gördüğüm vakit, Sûre-i Nur’da
âyetini kıraat ederek nevmden bîdâr oldum. Ve anladım ki, bu âhirde Sünnet-i Seniyeye dâir mühim bir risâle yazıldığı için, Resûl-i Ekrem (A.S.M.)ın makbulü olmuş ki, rü’yamda müşerref oldum. Ve o âyet Risâle-i Nur’un hülâsasını ifade ettiği gibi, ehl-i gafleti şiddetli tehdid eder. Şah-ı Geylanî’yi gördüğümün sebebi, Risâle-i Nur’un talebelerinin kudsî bir üstadı, beni de şâkird kabul ettiğine dâir bir işâret anladım ve bu âyetler havsalamın hâricinde olduğu halde, o kudsî zâtların hürmetine, kuvve-i hâfızamda her zaman okur ve bir genişlik hâsıl olurdu.
Diğer bir rü’yamda, pek geniş bir dâire, temelleri henüz inşa ediliyor görmüştüm. Bu def’a o büyük bina ikmâl edilmiş, içine girdiğimde sağ cihetini câmi-i şerif olarak gördüm. Ve namaz kıldıktan sonra, bütün yazılan Risâle-i Nur’u bana verdiler. Ben de yalnız bir adedini orada okunmak üzere verdim. Binanın en yüksek ve ortasında bir dikmesinin değişmesi için ellerinde demir, vinç ile çalışanlar üç kişi idiler, gördüm. Ta’birini siz üstadıma havale ediyorum.
Ümmi talebeniz Mustafa