Barla Lahikası | Mektub 194 | 201
(201-201)

Aziz, Sıddık, Fedakâr ve Vefâdâr Kardeşim Kürd Bekir Bey!

Maatteessüf bil-mecbûriye nâhoş ve mâlâyâni sayılacak bir bahis söyleyeceğim. Fakat bu bahsim, hakîki hamiyetperver Türkçülere karşı değil, belki firengîlik hesabına sahtekâr bir sûrette Türkçülüğü kendine perde eden mütecâvizlere karşı söylüyorum. Şöyle ki: Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde isti’mal ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar: “Said Kürddür, bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz.” Ben bu münafıkların vicdansızca desîselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:

Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenâb-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki; dokuz sene müte-madiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara ma’lûmdur.

Hem ben bu memlekette Hulûsî, Sabri, Hâfız Ali, Husrev, Re’fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi - otuz Müslüman - Türk gençlerini âdeta yirmi - otuz bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları, o otuz bin adam yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile göstermişim. Evet ben bin gâfil ve âmi Kürdü bir Türk olan Hulûsî’ye karşı tutmadığımı ve bin cahil Kürdü birer Türk olan Âsım ve Re’fet’e mukabil göremediğimi ve bir genç olan Husrev’i bin âmi Kürdle değişmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvâlime muttali olanlar tasdik ettikleri halde; firengîlik nâmına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik sûretinde ve hodfuruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki: Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şâhiddirler. İşte bana Kürd diyen ve ittiham eden, zâhir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler.Bu firavuncukların enâniyetini kabartan mahviyetkârane söz söylemek câiz olmadığından, bilmecbûriye o mütekebbirlere karşı izzet-i il-miyeyi muhafaza etmek için, söylenmeyecek ve izharı münâsib olmayan uhrevî hizmetlerimi Cenâb-ı Hakk’ın afvına güvenerek izhâr ettim.


Said Nursî

Dinle
-