(11 Temmuz 1934 Çarşamba)
Aziz, Sıddık, Müdakkik, Meraklı Kardeşim Re’fet Bey!
Sizin gibi hoş-sohbet bir kardeşimi, haksız olarak sual sormamaya ve sükûta dâvet ediyordum. Çendan bu davette mazurum, belki mecbûrum. Çünkü, bugün dört saat mütemadiyen kâtibi bekledim ki, bir mektub yazacağım, olmadı. Tâ ben yirmi dakikadaki mesafeye gittim. Bağ suyu başında bularak uykusuz yorgun buldum. Onu aldattım, az bir işim var dedim. Halbuki on dakika zannedip, iki saat zarurî yazılar yazdırdım. Zâten kafam da yorgun ve istirahata muhtaçtır.
Fakat Re’fet gibi bir müştakı susturmanın cezası olarak bir tokat yedim. Senin bu hafta edeceğin kolay, lâtif suâline bedel, Senirkent’li arkadaşlarımız müz’iç, Eski Said’in kuvve-i hâfızasına havale edilecek acib sualleri sordular. Dedim kendi nefsime müstehak oldu, sen Re’fet’i dinlemedin, işte bunları dinle. Halbuki onlara cevab vermek lâzım geliyor; çünkü onlara, böyle mes’elelerde dinsizler ilişiyorlar Mecbûrî gâyet muhtasar ve nâkıs ve kısa cevab yazdım, fakat yine Re’fet’in hatırı için yazdım. O cevabı, bundan evvel dört suale cevab ve mugayyebât-ı hamseye dâir Sabri Efendi ve Hâfız Ali’nin suallerine dâir kısa cevabı, Husrev ile beraber okuyunuz. Münâsib görürseniz üçü birden, ya Onaltıncı Lem’a veya yazılmayan On Dördüncü Mektub makamına kaim edilsin.
Hem yanlış var ise, tashih edersiniz. Çünkü, cevabların aslı sünuhat olmakla beraber tafsilâtında fikrim karışarak yanlış edebilir. Hâfız Ahmed Efendi On Dokuzuncu Mektub’u yazacaktı, acaba başladı mı? Ona çok selâm ediyorum. Yazı hizmeti ehemmiyetlidir, kaç cihette ibâdettir. Senin mübârek hânenizdeki ma’sûmlara duâ ediyorum ve ma’lûm ders arkadaşlarına çok selâm ediyorum. Keçeci Şeyh Mustafa Efendi ba’zı risâleleri yazıyordu. İnşâallah böyle kudsî hizmete öyle mübârek zâtlar iştirak ederler. Ona da bilhassa selâm ediyorum ve duâsını istiyorum. Hacı İbrahim Efendi ve Bedreddin’i, Re’fet’i tahattur ettikçe ekseriyetle onları hatırlıyorum. Onlara da bilhassa selâm ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî