Aziz, Sıddık Kardeşim!
Evvelâ: Bu yeni hâdisenin mâhiyetini merak etmişsiniz, oraya gelen iki uzun mektub mâhiyetini gösteriyor.
âyeti o hâdiseye sebebiyet verenlerin başına sâıka gibi iniyor ve ine-cek. Fakat biz acûlüz. Her şeyin bir vakt-i muayyenesi var.
âyetine mâsadak olarak bu hâdise bize karşı vech-i merhametle bakı-yor. Mülhidlere karşı olan vecih, azab ve kahr ile nazar ediyor. Her ne ise... Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değildir.
Sâniyen: Bedreddin’i burada dinlemek arzu ediyordum, vakit mü-saade etmedi. Ben ma’nen orada hayalen dinliyorum. İnşâallah evlâdlık mertebesinden talebelik mertebesine gidiyor.
Sâlisen: Benim kendi hattımla mektub istiyorsun. Bir dudaksız adama, lâmbayı üfle söndür demişler. Demiş, en zahmetli işi bana gösteriyorsunuz, yapmayacağım.
Belî, Cenâb-ı Hak bana hüsn-ü hat vermemiş, hem bir satır yaz-mak bana büyük bir iş gibi usanç veriyor. Eskiden beri diyordum: Ya Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken ve nazmı severken, bu iki ni’met bana verilmedi, diye teşekki değil, tefekkür ediyordum. Sonra bana kat’i tebeyyün etti ki, şiir ve hat bana verilmemekte, büyük bir ihsan imiş.
Hem o hatt’a ihtiyacımı sizin gibi kalem kahramanlarının muave-netleri te’min ediyor. Hatt bilse idim, hatt’a itimad edip, mesâil ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti. Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi.
Şiir ise çendan kıymetdar, şirin bir vasıta-yı ifadedir. Fakat şiirde hayal hükmettiği için hakîkata karışır, hakîkatların sûretini değiştirir. Ba’zan hakîkat birbirine geçer. Hâlis hak ve mahz-ı hakîkat olan Kur’ân-ı Hakîm’in hizmetinde istikbalde bulunacağımız mukadder olduğundan, kader-i İlâhî bir inâyet olarak bize şiir kapısını açmadı. sırrı buna bakar. İşte kendi hattıma mukabil, sana iki nükte söyle-dim. İnşâallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet çekip bir-kaç satır yazacağım. Gâlib Bey’in iki eli var; sağ elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor, sol eli de kendine kalmış. Bu mektub o iki el ile yazılmıştır. Hazır Mes’ud, Gâlib ve Süleyman Efendiler, Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş selâm ediyorlar. Ben de başta Husrev, Bekir Bey umum kardeşlerimize selâm ediyorum. Bilhassa kayınpederiniz Hacı İbrahim Bey’e ve muhtereme hemşireme ve mübârek Bedreddin’e çok duâ ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî