Barla Lahikası | Mektub 140 | 147
(147-147)

(Kuleönü karyesinden İbişoğlu Mehmed’in bir fıkrasıdır)

Muhterem Üstadım Efendim!

Kardeşim Mustafa, risâleleri yazmağa başlayalı beş sene oldu. Maalesef iki senesini zâyi ettik. Üç seneden beri, risâleleri sâir arkadaşlarla beraber, hizmetimizin hâricinde her zaman okuyup istifade ediyoruz. Ba’zı, köyümüzün ehl-i tarîkat olanları, bidâyeten kardeşim Mustafa’nın okuduğuna ehemmiyet vermiyorlardı.

Ben de, bu “Okunan Sözler, hem tarîkate, hem hakîkate pek muvafıktır. Hem bu zamanın yaralarına bir ilâçtır” diyordum. Ve her ne zaman ye’s içerisinde kalsam kardeşimin yanına gelir, işittiğim hakîkatleri Risâle-i Nur’dan okutur, dinler ve Risâle-i Nur’un verdiği feyizle yaralarım tedâvi olur, giderdim. Herhangi bir mes’eleden bahsedilse, Risâle-i Nur’da en iyisi vardır. Yalnız çok insanlar var ki, Sözler’in kıymetini bilmiyorlar. Ben de bütün bu söylenen sözlere ilâç, risâlelerde vardır diyorum. Olanca kuvvetimle küre-i arza bağırarak derim ki, “Hariçte görülen marazlara ilâç vardır.”

Ey kardeşlerim, istifade edelim. Bu risâlelerden istifade etmeyenler ne kadar akılsızdırlar. Çok şükürler olsun ki, böyle bir zât-ı muhtereme Cenâb-ı Hak bizi eriştirdi.

                                     

Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle, ihsanıyla, eltafıyla Üstad-ı muhteremin himmetiyle ehl-i tarîkat ile birleştik. Şimdi Sözler’i çok okuyoruz. Ve onlar da çok istifade ediyorlar, menfaattar oluyorlar.. Sözler’in hak olduğunu tamamiyle anladılar. Hatta okumak için, kardeşimi çok def’a icbar ediyorlar. Bir gün kardeşim Mustafa risâleleri yazmaklığım için beni teşvik etti. Ben de yazmak için Yirminci Mektub’u aldım. İstinsah ettiğim bu mektubda üç tevâfuk gördüm. Satırın yukarısında iki tane “nihayetsiz” var; ve altında da üç “dünya” tevâfuku var. Bu halden müteessir oldum uyandım. İnşâallah üstad-ı muhteremimin himmetiyle risâleleri yazmağa muvaffak olurum ümidindeyim.

Yirminci Mektub’u elimde götürürken, meydanda idi. Karşımda muhtar odası olduğundan, risâleyi saklamıştım. O gece rü’yamda, Üstad-ı muhteremimi büyük bir denizde ve denizin içerisinde sarayda gördüm. Bizim köyün insanları da o sarayın etrafında idiler. Âciz talebeniz “doru ata” binerek zâtınızın yanına vardım. O adamlar bana, denizden nasıl atladığımı sordular. Ben de o adamlara cevaben: “At yeni nallı olduğundan hiç zahmet çekmeden geldim.” Halbuki, deniz ince bir sûrette incimad etmişti. O esnada Üstadım karşıma çıkarak, “Ne için Sözler’i saklıyorsunuz? Bundan sonra Sözler meydanda olacak” dediniz. O esnada benden at istediniz. Ben de güzel yürüyüşlü atı getirdim, o esnada uyandım. Allah hayretsin.

Âciz talebeniz Hacı Mehmed

Dinle
-