Barla Lahikası | Mektub 289 | 296
(296-296)

(Acele yazıldı kusurumu affediniz, Efendim.)

Pek Muhterem Üstadım Efendim Hazretleri

Yirmi Yedinci Mektubu bilistinsah Huzur-u Ekremiye takdim edi-yorum. Fakat takdir ve hitabe-i fâzılânelerine lâyık olmayan bu abd-i pür kusur ve âciz hakkında, şu mektûbâtın mukaddemesinde kemâl-i hararetle ve pek müşfikane mütaleat ve ulvi beyânat serdiyle, müşfik bir vâlideden daha eşfak bir Üstad-ı bînazîr ve mesîl bulunduğunuz, her zamanki ma’ruzatımı isbata bâriz bir delildir.

İkinci Üstadım olan Muhterem Hulûsî Bey Efendinin, her sözleri nurlu ve hakîkatlı ve vûzuhlu ve hakîmâne kaleme alması, hakîki üstada has bir talebe bulunduklarını, her türlüsüyle isbat etmektedir.

Ezcümle: Felaketzede bir dostuna yazdıkları ve mektûbâtın nihayet kısmına dercedilen ma’nevî teselliyet ve tarziyenamede ne büyük hakîkatları feth ediyorlar ve ne bitmez, tükenmez vesayây-ı hakîmâneyi izhar ediyorlar. Ve ne tam ma’nasıyla nur fabrikasının metalarını değeriyle alıp, hakkıyle ve lâyıkıyle satıyorlar. Çok istifade ettim. Allah birinci ve ikinci üstadlarımdan çok râzı olsun.

Elhâsıl: “Bârika-i hakîkat, müsademe-i efkardan çıkar” mef-humunca hakkıyla, tamamıyle, lâyıkıyle sena edemediğim Nur Risâle-leri, bir çok ihvanı tahrik ve îkaz etti. Onlar da “Hazâinü’l-Envar” dan alıp saçmakta oldukları parlak hakîkatlar ve nurânî mebhaslar ve çok ticaretli işler ve hoş manzaralı sahalar göstererek, terakkiyat-ı ma’nevîye ve tealiyat-ı uhreviye cihetinde, hatta mahkum-u mevt derecesinde bulunanlara gıpta-bahş bir hayat verdiği meşhud olup, şu hal ise, binnetice gafletten ayılarak, ebvab-ı irşadı çalmağa yegane vesile bulunduğu cihetle, Zât-ı fâzılânelerine ne kadar arz-ı şükran ve minnettar edilse, gine hakkıyla vazifemizi ifa etmiş olamayız.

Geçen hafta Asaf Beyle görüştüm, çok selam ve hürmetlerini arz ederek, ellerinizi öpüyorlar. Rûhen Hulûsî Beye yakın bir vaziyetde olduklarını hissediyorum.

Doktor keza el ve eteklerinizi öper, teveccühâtınızın bekasını istirham eder. Şimdi Yirmi Dördüncü Sözü okuyor ve bana birden dokuza ve onbirden yirmiye kadar olan sözleri getirmemi diliyor. Tedric, tedric hepsini veriyorum. Şimdi bizim Zekai’nin mektubunu aldım, efendimize âid olanı takdim ediyorum. Ve müsaadenizle şu arzumu da yazıyorum.

Bendeniz diyorum ki: Hulûsî Beye Halef olmaya lâyık Zekai’dir. Zihni açıktır, zekidir, gençtir, her türlüsüyle has talebeliğe lâyıktır. Şu dâvamı da hat ve hareketiyle mektubu isbata kâfidir. Bakayım Efendimiz ne buyuracaksınız. Mahsus dest ve dâmen-i muallalarını öper ve teveccühât-ı kerîmanelerini dilerim. Sefer-ül hayr 1351 Pür-kusur ve âciz, her an himmet ve duânıza muhtaç talebeniz

(Hulûsî Sâni) Sabri


* * *

Hulûsî Beyden gelen ve mumaileyhe gönderilecek olan, iki kıta mektupları da henüz aldım. Gelen çok hoş, giden daha hoş, ne kadar hoş desem, o kadar hoş.

Efendim, bu fabrikanın hizmetine, ameleliğine doyulur mu? Usanılır mı? Âh.. ne yapayım ki, elim kısa fazla ilerlemeye vüs’atim yok.

Yirmi Yedinci Mektuba derci emir buyurulan, Muhterem Hulûsî Bey Efendinin elmas ayar sözlerini seve seve ve ruhumu şenlendire şenlendire geçirdim.

İkinci Üstadımı da ne kadar sena etsem hakdır ve layıkdır. Şimdi Eğirdir’e gidiyorum. Emirlerinizi ifa edip, avdetimde müşahedâtımı yine arz ederim Efendim..

Bilhassa Hâk-ı pâyi fâzılânelerine yüzümü sürer, da’vât-ı hayriyelerini istirham eylerim Efendim...

S.H. Sâni


Ses Yok