(Husrev’e hitaben yazılan bir mektubdur.)
Aziz, Mübârek, Sıddık Kardeşim!
Evvelâ: Sözler’e başlamadan iki ay evvel gördüğün mübârek rü’ya çok güzeldir. Hem hakîkattır. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur’ân-ı Hakîm’in Cennetinden, Gül-ü Muhammedî (A.S.M.) nâmın-da, hadsiz nurânî hakîkatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakâik-i Kur’âniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemâat-ı mübâreke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü’ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret edi-yoruz.
Sâniyen: Bu def’a bize yazdığın Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) Risâ-lesi çok hârika düşmüş. Kim ona bakıyor, bir zevk-i hakîki hisseder. De-mek oluyor ki; ma’nevî hâlis samimî hisler, maddî nakışlar sûretinde kendini hissettiriyor. Bu sırra ben muttali’ olduğum vakit, kardeşim Galib dahi aynı hisse iştirâk etti.
Evet, bunun altında ma’nevî tebessüm var diye, senin hattını kendi hattına tercihle mukabele etti. O yazdığın risâle vasıtasıyla pek çok insanlar îmanlarını kuvvetleştiriyorlar. Muhabbet-i Ahmediye (A.S.M.) kalblerinde ziyâdeleşiyor. İşâret-i gaybiye hakkında şübheleri kalmı-yor. O sevab da senin defter-i a’maline geçiyor. Kur’ân ve Resul-i Ek-rem (A.S.M.) kelimesinden başka, işâret ettiğin kelimat çok ma’nidardır, hem bir temeldir. O iki kelimenin mübârek tevâfukuna bir hüccettir. Hem gösteriyor ki; bütün o tevâfukatı dahi riâyet etmeyen, o iki kelime-nin tevâfukuna kalem karıştıramaz. Zannediyoruz ki, o risâlelerin hatt-ı hakîkisini sen buldun veyahut yakınlaştın.
Sâlisen: Mâbeynimizde münâsebet; ma’nevî, ruhî, hakîki olduğu için zaman ve mekân müdahale etmez. Dergâh-ı İlâhîye müteveccih olduğumuz vakit günde belki kaç def’a, Husrev yanımda bir cihette hazır olmakla beraber, senin o şirin yazıların, husûsan On Dokuzun-cu Mektub’daki mübârek hattın göründükçe seni hayalimizce hazır ediyoruz. Ben ve buradaki arkadaşlar dahi seni burada görmek çok arzuluyoruz. Fakat Isparta sana çok muhtaçtır. Hem de şimdi hal ve mevsim pek müsaid görünmüyor. Onun için kardeşimi bir mikdar ya-nımda bulundurmak ile, sana zahmet vermek istemiyorum. Yoksa sen bize çok lâzımsın. İnşâallah bir vakit kazâ edeceğiz.
Râbian: Şu mübârek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr’i ihâta ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü bir-kaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir. Senden ve âhiret hemşirem yâni ikinci vâlidem ve kardeşimin muhterem vâlidesinden duanızı istiyo-rum. Mâdem duada sizi şerik ediyorum, siz de benim duama âmîn hük-münde olarak dua ediniz.
Kardeşimiz Ali Efendi’ye dahi çok selâm ve dua ediyorum. İnşâallah tam Husrev’e lâyık bir kardeş oluyor. Sâir kardeşlere seni tevkil ediyo-rum, selâm ve dua ediyorum. Bu eyyam-ı mübârekede bana dua etsin-ler. Galib der: Husrev’le ma’nevî bir irtibat hissediyorum. Çok selâm ediyor. Ve bilhâssa saatçı Lütfü Efendi’ye pek çok selâm ve dua ederim. Cenâb-ı Hak ona, o bana yazdığı Pencere Risâlesi’nin hurufu adedince ruhuna rahmet, kalbine nur, aklına hakîkat, malına bereket ihsan eyle-sin. Âmîn, âmîn, âmîn.
Maksadım, ona o risâleyi yazdırmak, onu has talebeler dâiresine idhal etmekti. Yoksa ona o zahmeti vermezdim. Mâşâallah, Hâtem-i Mu’cizat-ı Ahmediye’yi (A.S.M.) çok güzel tersim etmişsiniz. Sözler ile alâkadarlar içinde, bu hâteme tam kanâatı olanların isimlerini bana yaz-sınlar, onları ikinci dâirede yazacağız. Tâ o nura hissedar olsunlar. Şükre dâir nüshanız Kuleön’lü Mustafa bir adama verip, o da muhafaza ede-memiş. Yağmur bir parça bozduğu için mahcûb olarak, sana gönderme-yip bana gönderdi. Benim de güzel yazılmış bir nüsham var, sana gön-deriyorum. Ona göre yeni bir nüsha kendinize yazarsınız. Sen bana şük-re dâir yazdığın mübârek nüshayı, bir ay evvel Atabey tarafına gönder-miştim. Kim aldığını bilmiyorum, elime geçmedi. Hem size Yirmi Seki-zinci Mektub’un Yedinci Mes’elesinin Hâtimesini gönderiyorum. O Hâtime, hâtem-i İ’caza gelen tenkidatı reddediyor ve parlak bir mühr-ü tasdik olduğunu gösteriyor. O hâtemlerin bir nüshasını sana gönderdik. Orada hâtemi gören ve kabul eden ve Sözlerle alâkadar olan zâtların münâsib gördüklerini, boş kalan gözlere kaydedebilirsin.
Mirzazade Said Nursî