Barla Lahikası | Mektub 203 | 210
(210-210)

(Hulûsî Bey’in fıkrasıdır.)

Aziz ve Muhterem Üstadım!

Nurların intişarında berk gibi bir sür’at lâzım gelirken, cüz’î bir betâetten her zaman esefle bahsettiğim, ma’lûm-u âlîleridir. Yakın vakitte ba’zı müştaklar daha, söz dâiresine iltihak ettiler. Kalbime gelen bir ihtarla keyfiyet-i intişarı düşündüm ve şu hakîkatları hissettim. Hatta kâni oldum.

Mübârek Sözler ve Mektublar tamamen olmasa bile bu muhitte de hem de yazılmadan hayli intişar etmişler. Civar diğer vilayet kazalarında, bu âsârı görmek ve işitmek isteyenler çok varmış. Fesübhânallah, bu kadar cüz’î ve nâkıs hizmetten, bu derece faide elde edilmesi de gösteriyor ki; bu Sözler ve Mektublar hakîkaten “Nur” isminin tecellileridir ki, sühuletle intişar ediyorlar. Bu hâl karşısında hayretle tefekkürde iken ismini alan Birinci Söz hatırıma getirildi. Ve şöyle düşünmeye başladım. Dünyaya arkasını çeviren Üstad, Hazret-i Gavs’ın teşvikiyle belki delâletiyle Kur’ân’ın gayr-ı mekşuf bir hazinesinden ile giriyor, Kur’ânî tarlaya diyerek Sözler tohumunu ekiyor, Furkânî bahçeye diyerek, Nurlu Mektublar çekirdeğini dikiyor. Emr-i İlâhîye imtisalen ekilen tohum ve dikilen çekirdeklerin inkişaf ve intişarları şübhesiz hârikaâsâ olur.

Birinci Söz’deki temsilde seyahat eden mütevâzi zât, tamamen Üstadımızdır. Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök, damarları nasıl َّ te’siriyle, yer altında sert taşı toprağı delip geçiyorsa aynen onun gibi, ile mevki-i intişara vaz’ olunan Sözler de, hârika bir tarzda arza yayılıyor. Ve en münevver ve mükemmel meyve olan beşerin mü’minlerinin kalblerine nüfuz ediyorlar. Bu bid’atların kesreti ve muharriblerin bolluğu devrinde ile gars olunan Nur fidanının yaprakları olan diğer Sözler ve Mektublarla, bu kudsî fidanın dal ve budakları olan Hizbü’l-Kur’ân ve bu hizbin esası ve seyyidi olan muhterem Üstad da bir hıfz-ı gaybîye mazhar bulunuyorlar.

Şems-i Risâlet’ten gelen Kur’ânî Nurların evvelen üstada ve buradan da biz biçârelere, bizlerden de diğer müştaklara ilh.. intikal etmekte olduğunu tasavvur ettim. Elhamdülillâh dedim. Mühim bir rü’yamda arz ettiğim vecihle, Sözlerinizin mü’minlere intişarına küçük cemâatınız inâyet-i İlâhî ile âhize, vasıta olmuşlar.sırrına mazhariyetle ma’nevî galebeyi te’min, merkezdeki mürşidlerine müteveccih ve murâkib küçük bir halka-i tevhidi teşkil edenler gibi, bu küçük cemâatinizin herbiri arkasında, bir nisbet-i mütezâyide-i muntazama ile artan, mahrut şeklinde zümre-i muvahhidîni görür gibioldum. dedim. Bu kudsî tasavvuru kardeşlerimize aşağıda ki levha ile daha ziyâde îzaha çalışacağım. Bu nurlu tefekkür, bana büyük bir ümid bahşetti. Muallim Cudi’nin kasidesindeki şu mısra’ı da derhatır ettirdi:

Bir kıbleye bağladı kulûbü

Cem’etti kabâil ve şuûbu

Mevlâya muhabbeti müsellem

Sallallahü aleyhi ve sellem.

(Hâşiye). İşte ittiba-ı sünnete pek büyük ehemmiyet veren muhterem Üstadımız da, bu asırda   sırrınca, içlerine saçılan nifak tohumu yüzünden, her gün biraz daha tevhidi bırakanları bir kıbleye bağlamak için, Sözler ve Mektûbât nâmındaki nurlu eserlerle ehl-i îmanı irşada çalışıyor. Küffâra, hatta cin ve şeytanlara dahi, mebde’-i nüzulündeki gibi, nusus-u Kur’âniyeyi ilân ediyor. Mahfî i’cazı izhar ediyor.

Vahdetü’l-Vücûd’a dâir olan risâleyi mühim zâtlara okuduktan sonra, bir sevk-i ma’nevî ile ihtiyarsız bir yere daha gittim. Orada Vahdetü’l-Vücûd meşreb sâhibi âlim bir zâtı hazır buldum. (Not). Vahdetü’l-Vücûd hakkındaki mektubu okudum. Daha doğrusu ihtiyarsız olarak okudum. Müstemi’ olan o mühim âlim, bidâyette cüz’î itiraz parmağını uzatmak istedi. Sonuna kadar dinlemesini ihtar ettim. Tamamen okuduktan sonra, o zât hayretinden Sözler’in büyüklüğünü ve “Bu zamanda böyle büyük kelâmı, acaba kim yazabilir?” diye merakı ve suâli üzerine, Kur’ân’ın feyzine mazhar olan Üstadımızı haber verince, o zât tamamiyle arz-ı teslimiyet eyledi.

İşte ihtiyârım olmayarak bu acib tesâdüf ve teslimiyette, kader-i İlâhînin bu cilvesi, davamıza sadık bir bürhan ve tesâdüf oyuncağı olmadığımıza büyük bir delildir.

Hulûsî
---------------------
(Hâşiye): Hulûsî’nin tekerrür etmiş min haysü lâ yeş’ur bir kerâmet-i ihlasiyesi şudur ki: Yeni yazılan ve daha ona gönderilmeyen risâlelerin mevzuunu teşkil eden bir esası mektubunda yazar. Âdeta istiyor. Çok def’a olduğu gibi şimdi de, ittiba’-ı sünnete dâir Mirkatü’s-Sünne’ye sarih bir sûrette bir hiss-i kablel vuku’ ile taleb ediyor.
Said
(Not): Elazizli Hacı Şevket Hoca.

Dinle
-