Barla Lahikası | Mektub 132 | 139
(139-139)

Kardeşim Husrev, Lütfi, Rüşdü!

Size üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde faide verecek bir fikrimi beyân edeceğim, şöyle ki:

Sizler haddimin fevkinde bir cihette talebemsiniz, ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette, muîn ve müşavirlerimsiniz.

Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil... Onu hatâsız zannetmek hatâdır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla insâf odur ki: Bir seyyie, bir hatâ görünse de, sâir hasenata karşı kalbi bulandırıp itirâz etmemektir. Hakâika dâir mesâilde külliyatları ve ba’zan da tafsilâtları sünûhat-ı ilhâmiye nev’inden olduğundan hemen umûmîyetle şübhesizdir, kat’idir. Onların hususunda sizlere ba’zı müracaat ve istişârem, tarz-ı telâkkisine dâirdir. Onlar hakîkat ve hak olduklarına dâir değildir. Çünkü, hakîkat olduklarına tereddüdüm kalmıyor.

Fakat münâsebat-ı tevâfukiyeye dâir işâretler, mutlak ve mücmel ve küllî sûrette sünûhât-ı ilhâmiyedir. Tafsilât ve teferruatta ba’zan perişan zihnim karışır, noksan kalır, hatâ eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar îras etmez. Zâten, kalemim olmadığından ve kâtib her vakit bulunmadığından ta’biratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder.

Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hatta başıma vursanız, Allah râzı olsun diyeceğim. Hakk’ın hâtırını muhafaza için başka hâtırlara bakılmaz. Nefs-i emmârenin enâniyeti hesabına, Hakk’ın hâtırı olan bilmediğim bir hakîkatı müdafaa değil, aler-re’s-i vel’ayn kabul ederim.

Biliniz ki; şu zamanda şu vazife-i îmaniye çok mühimdir. Benim gibi, zaîf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir biçâreye yükletmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakâik; biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise; kıymetdar, muktedir ders arkadaşlarıma âidtir. Ba’zan onlara vekaleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor.

Bilirsiniz ki; yaz mevsiminde dünya gafleti ziyâde hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp ta’til-i eşgâle mecbûr oluyor. Ciddî hakâik ile tam meşgûl olamıyor. Cenâb-ı Hakk kemâl-i rahmetînden iki senedir ciddî hakâika nisbeten yemişler, fakiheler nev’inden tevâfukat-ı lâtife ile ezhânımızı taltif etti, zihnimizi neş’elendirdi. Kemâl-i merhametinden o tevâfukat-ı lâtife meyveleriyle, ciddî bir hakîkat-ı Kur’âniyeye zihnimizi sevketti ve ruhumuza, o meyveleri gıda ve kût yaptı. Hurma gibi, hem fakihe, hem kût oldu. Hem hakîkat, hem zînet ve meziyyet birleşti...

Kardeşlerim; bu zamanda dalâlet ve gaflete karşı pek çok ma’nevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf ben şahsım i’tibâriyle çok zaîf ve müflisim. Hârika kerâmâtım yok ki, bu hakâiki onunla isbat edeyim ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbü celb edeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukûlü teshir edeyim. Belki, Kur’ân-ı Hakîm’in dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insâfa getirmek için, Kur’ân-ı Hakîm’in esrârından ba’zan istimdad ederim. Kerâmât-ı Kur’âniye olarak, tevâfukatta bir ikrâm-ı İlâhî hissettim ki, iki elimle sarıldım.

Evet, Kur’ân’dan tereşşuh eden İşârât-ül İ’caz ve Risâle-i Haşir’de kat’i bir işâret hissettim. Emsalleri bulunsun, bulunmasın bence bir kerâmet-i Kur’âniye’dir. İşârât-ül İ’caz’ın bir sahifesine dikkat ettik; satırların başında bütün hurufât ikişer ikişer olup, hârika bir intizam ile hurufâtın vaz’edildiğini gördük. Onuncu Söz’de medâr-ı tevâfuk (3,4,5,6) rakamları, her birisi 13’te ittifakları... o 13’ün de, Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şübhemiz kalmadı ki, kâğıt üzerinde dâima kalacak bir kerâmet-i Kur’âniyedir, bir ikram-ı İlâhîdir ve doğrudan doğruya, risâlenin ve îman-ı haşrin tasdikine bir imza telâkki ettik. Havada uçmak, su üzerinde yürümeğe benzemiyor. Onlar muvakkat... Hem şahsın kemâline ve ihtiyarına, belki istidrâca verilebilir. Doğrudan doğruya hakîkate —hususan bu zamanda— hizmet edemiyor.

Her ne ise, bir küçük mes’ele münâsebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbabla fazla konuşmak mergûb olduğundan, inşâallah bu isrâf afvolur.

Kardeşiniz


Said Nursî


Dinle
-