Kastamonu Lahikası | Mektup 3 | 8
(8-9)

Hâfız Ali ile Hüsrev’in birbirleriyle ciddî bir mahviyet içinde kardeşlik irtibatları, Risâle-i İhlas’ın tam sırrına mazhar olduğunuzu bana ihsas etti, ümidlerimi fevkalâde kuvvetlendirdi.

Ben daha ziyâde yazacaktım, fakat şimdi birisi postahaneye gitmek üzere olduğu için acele ettiğinden kısa kestim.

Duanıza muhtaç
S. N.


* * *


(3)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’aniyede Kuvvetli, Dirayetli Arkadaşlarım!

Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı ma’nevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mâhîyeti nazara alınmamalı. Husûsan benim gibi bir bîçârenin kıymetinden bin derece ziyâde ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zaîf omuzuna, binler batman ağırlığı yüklense altında ezilir.

Lillah-il-hamd Risâle-i Nur, bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vakı’alar ile körlere de göstermiş. Ona ait medih ve senanız tam yerindedir; fakat bana verdiğinizden, binden birine de kendimi lâyık göremem. Yalnız, pek büyük bir ni’mete ve muvaffakıyete sizin gibi hakîkatlı talebelerin iştirak ve sa’y ü gayretleriyle mazhariyetîm noktasında, Risâle-i Nur hesabına ebede kadar iftihar ederim.

Nur iskele memuru Sabri Kardeş! Sabri, Süleyman ve Hüsrev üçünüzün sohbetinde, benim de iki cihette belki üç cihette iştirakim var.

Nur fabrikası nam sâhibi Hâfız Ali Kardeş! Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetîm hariç kalmak şartıyla bana hârika göründü. Senin hâlis ve yüksek dirayetin terakkide olduğunu gösterdi. Bana, “İşte çok Abdurrahman’ları taşıyan bir Ali” dedirdi.

Səs yoxdur