Kastamonu Lahikası | Mektup 17 | 26
(26-27)

Kalemi kerâmetli mübârek Hüsrev ve Rüştü’nün bu def’aki mektubları üç cihetle medâr-ı sürûr ve şükran oldu.

Birincisi: Hüsrev’in kalemi kerâmetkârâne faaliyette devamı.

İkincisi: Başta Tevfik olarak, Mes’ud ve Zekâi’nin kuvvetli kalemleri ile yardıma koşmaları.

Üçüncüsü: Hacı Hâfız’ın karyesi bir Medrese-i Nuriyeye dönmesidir. Lillah-il-hamd bu havalide dahi, husûsan Nazif’in civarında Risâlet-in-Nur sür’atle kendi kendine intişar ederek her tarafta îmânı kurtarıyor.

Kardeşlerim!

Size lâtif bir hikâye:

Bir zaman Barla’da bir zât, ağaçtan bir kutuda cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o birbuçuk kilo lokmalardan her gün altışar tane ben kendim yerdim ve ba’zan o kadar ve daha ziyâde başkalara teberrük olarak verirdim. Sıddık Süleyman bu hâdiseyi belki tahattur eder. Bir aydan ziyâde devam etti. Sonra merhum Galib Bey ile hesab ettik, onun beş-altı misli bereket, içinde olduğuna kanaatımız geldi. Ben o vakit dedim: “Bu zâtta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlas var.” Şimdi tahmin ve tahattur ediyorum ki, o zât Hacı Hâfız imiş. O acib bereketin şimdi sırrı çıkmış.

Nur fabrikasının sâhibi Hâfız Ali’nin ve mübâreklerin köyleri ortasında, duada Sav köyü mevki almış. Tam bir senedir ahya yüzünden emvât dahi hisse alıyorlar.

* * *

(17)

Aziz ve Sebatkar ve Sadâkatta Namdar ve Benim Tesellilerime Medâr Kardeşlerim!

Onuncu Şuâ nâmını alan, güzelce yazdığınız ve te’lif ettiğiniz Fihristenin ikinci cildi mükemmeldir. Yalnız Birinci Şuâdaki kısadır. Benden daha iyi yazmışsınız. Ben sizlerle konuşmak ve sizi dinlemek arzu ettikçe ona bakıyorum. Cidden zevk alıyorum. Allah sizden ebeden râzı olsun. Âmin.

Səs yoxdur