Meğer gâyet zaaf-ı îmânla beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibâdetlerin izhârları, ihfâsından çok derece daha sevablı olduğunu, Hüccet-ül İslâm Îmâm-ı Gazalî (R.A.) gibi zâtlar beyan ediyorlar. Sâir nevafilin ihfası çok sevablı olduğu halde; şeaire temas eden, husûsan böyle bid’alar zamanında ittiba-ı Sünnetin şerâfetini gösteren ve böyle büyük kebâir içinde haramların terkindeki takvayı izhâr etmek, değil riya belki ihfâsından pek çok derece daha sevablı ve hâlistir.
İkinci Nokta: Riyaya insanları sevkeden esbâbın
Birincisi: Zaaf-ı îmândır. Allah’ı düşünmiyen, esbâba perestiş eder, halklara hodfüruşlukla riyakârane vaziyet alır. Risâle-i Nur şâkirdleri, Risâ-le-i Nur’dan aldıkları kuvvetli îmân-ı tahkikî dersiyle; esbâba ve nâsa ubûdîyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubûdîyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
İkinci Sebeb: Hırs ve tama’, zaaf, fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medâr riyakârane vaziyet almaya sevkediyor.
Risâle-i Nur’un şâkirdleri, iktisad ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risâle-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i îmâniye, inşâallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfüruşluktan men’eder.
Üçüncü Sebeb: Hırs-ı şöhret, hubb-u câh, makam sâhibi olmak, emsâline tefevvuk etmek gibi hisler, insanlara iyi görünmek, tasannu’kârane haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek ve tekellüfkârâne lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek tarzını takınmak ile riya eder.
Risâle-i Nur şâkirdleri ene’yi nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enâniyeti bırakıp, Risâle-i Nur dâiresinin şahs-ı ma’nevîsinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarîkatın “fena fi-ş şeyh” ve “fena fi-r resul” ve nefs-i emmâreyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de “fena fi-l ihvan” yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı ma’nevîsi içinde eritip öyle davrandığı için, inşâallah ehl-i hakîkatın riyadan kurtulmaları gibi, bu sır ile onlar da kurtulurlar.