İkinci Mes’ele: Ben hem kendimde, hem bu yakındaki Risâle-i Nur talebelerinde, şuhûr-u Muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütûr görüyordum. Sebebini vâzıhan bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahminî sebeb, hakîkat olduğunu gördüm. Şöyle ki:
Nasıl maddî hava fena ise, fena te’sir ediyor. Ma’nevî hava da bozulsa, herkesin isti’dâdına göre bir sarsıntı verir. Şuhûr-u selâse ve muharremede Âlem-i İslâm ma’nevî havası, umum ehl-i îmânın âhiret kazancına ve ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı sâfileştiriyor, güzelleştiriyor. Müdhiş ârızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesinde derecesine göre istifade eder.
Fakat o şuhûr-u mübâreke gittikten sonra, âdeta o âhiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi; dünya sergisi açılmağa başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı tesmim eden buharat-ı müzahrefe o ma’nevî havayı bozar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir.
Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risâle-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyâdeleşse kudsî vazife itibariyle daha ziyâde ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünki başkaların fütûru ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyâdeleştirmeğe sebebdir. Zîra gidenlerin vazifelerini bir derece yapmağa kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.
Aziz, Sıddık, Âlîcenab Kardeşlerim!
Nur ve Gül Fabrikalarının vaziyetlerinden, bu acib zamanda ne tarzda olduğunu haber vermiyorsunuz. Halbuki bu dünyada en ziyâde alâkadar olduğum onlardır. Her ne ise... (Hâşiye).
Hâşiye: Huruf-u Kur’âniyeyi tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek; mülhidlerin dehşetli cinâyetlerine mukabil cihad eden Said, ifratkârane ve müsrifane tevafukta çok tedkikatı lüzumsuz değil, ma’nasız olmaz.(Bu yazı Üstad Hazretlerinin kendi el yazısı iledir.)