Kastamonu Lahikası | Mektup 84 | 123
(123-124)

Husûsan âhir ömrümde böyle kıymetdar, ma’sûm, ma’nevî evlâdları ve yüzer küçük Abdurrahman’ları bulmak, benim için dünyada bir cennet hayatı hükmüne geçiyor.

Geçen Ramazan-ı Şerif’te, hastalığım münâsebetiyle, herbir kardeşim benim hesabımla birer saat çalışmalarının pek büyük neticelerini aynelyakîn ve hakkalyakîn gördüğümden; böyle duaları reddedilmez ma’sûmların ve mübârek ihtiyârların ve bahtiyar üstadlarının, benim hesabıma ara sıra lîsanen ve kalben duaları ve çalışmaları, kalemleriyle yardımları, benim Risâle-i Nur’a hizmetimin uhrevî bir netice-i bâkiyesini dünyada dahi bana gösterdi.


* * *

(84)

(Çok ehemmiyetlidir)


Aziz Kardeşlerim!

Bu günlerde gâyet sâdık ve dikkatli bir kardeşimizin ihtiyatsızlığından küçük bir tokat yemesi münâsebetiyle, hem bu dört ay müddetçe, binler adam kadar alâkadar olduğum halde; ahvâl-i âlemden, siyaset ve harbden kat’iyyen bir haber almayıp ve istemeyip ve merak etmez bir tarzda bulunmamdan, Feyzi ve Emin gibi has kardeşlerimin hayretleri ve istifsârları sebebiyle bir hakîkattan, çok def’a beyan ettiğim gibi yine bir parça ondan bahsetmek lüzum oldu. Şöyle ki:

Hakaik-i îmâniye, herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sâir şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak; ve Risâle-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksûd-u bizzat olmak lâzım iken; şimdiki hal-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi husûsan hayat-ı içtimâiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefâhet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı İlâhînin bir cilvesi olan harb-i umumînin tarafgirane, damarları ve âsabları teheyyüc edip bâtın-ı kalbe kadar, hattâ hakaik-i îmâniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor...

Səs yoxdur