Kastamonu Lahikası | Mektup 126 | 202
(202-203)
(126)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu Ramazan-ı Şerif’te âfâka bakmamak ve dünyayı unutmağa çok muhtaç olduğum halde; maatteessüf, dünyaya ara sıra bakmağa bizi mecbur ediyorlar. İnşâallah, bu bakmakta niyetîmiz hizmet-i îmâniye olduğundan; o da bir nevi ibâdet sayılır.

Evet, size iliştikleri gibi bize de ayrı ayrı sûretlerde tecavüzlerini ihsas ediyorlar. Fakat Cenâb-ı Hakk’a şükür ki, onların tecavüzleri aksülâmel nev’inde, Risâle-i Nur’un fütûhatına yardım ediyor. İstanbul’daki ihtiyâr adamın i’tirâzı münâsebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki; o i’tirâz, Risâle-i Nur’un İstanbul’da fütûhat yapmağa ve parlamağa vesîle oldu. Bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi bîçâre bazı hocaları ve sofuları Risâle-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesîleyi bulmuşlar. Şöyle ki:

Diyorlar: “Said, yanında başka kitabları bulundurmuyor.. Demek onları beğenmiyor. Ve Îmâm-ı Gazâlî’yi de (R.A.) tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor.” İşte bu acib ma’nasız sözlerle bulantı

veriyorlar. Bu nevi hîleleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar. Buna karşı deriz ki: “Hâşâ, yüz def’a hâşâ!.. Risâle-i Nur ve şâkirdleri, Hüccet-ül İslâm Îmâm-ı Gazâlî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takib ettiği mesleği, ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.

Fakat, onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı îmâniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zâtların asırlarına göre münâzâra-i ilmiyede ve diniyede isti’mal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risâle-i Nur, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için,

Səs yoxdur