Kastamonu Lahikası | Mektup 165 | 264
(264-264)

Hem on dakika zarfında, büyük bir mücahede-i ma’nevîde, benim cephemde kırkikilik bir top gibi düşmanlarıma atıp yol açtığı halde; o iki nefs-i emmârenin muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gâyet zulümlü ve zulümatlı hissiyle, büyük bir şükür ve teşekkür yerine, “Ne için ben atmadım” diye en çirkin bir riya ve rekabet damarını hissettim.

Cenâb-ı Hakk’a yüzbin şükür ediyorum ki, Risâle-i Nur ve bilhassa İhlas Risâleleri, o iki nefsin bütün desaisini izâle ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, o bir dakika ve on dakikadaki haletleri birden izâle etti. Ve ma’nevî bir istiğfar olan kusurumu bildim. O hatanın muaccel cezası olan içindeki elemden ve azabdan kurtuldum.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.

* * *

(165)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum:

Ehl-i dalâlet, Risâle-i Nur’un elmas kılınçlarına mukabele edemedikleri için, şâkirdleri içinde derd-i mâişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek; -meşrebler veya hissiyatları muhalefetinden- zayıf damarları bulup şâkirdler içindeki tesânüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım. Sakın! Çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan hâlî olamaz, fakat tövbe kapısı açıktır.

Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı i’tirâza ve haklı olarak tenkide sevkettiği vakit deyiniz ki: “Biz değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetîmizi ve dünyevî saadetimizi, Risâle-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesânüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya, enâniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir.” deyip nefsinizi susturunuz! Medâr-ı niza’ bir mes’ele varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrebde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.

* * *
Səs yoxdur