Kastamonu Lahikası | Mektup 26 | 39
(39-39)

(26)

Aziz ve Vefâdâr ve Fedakâr, Sadık Kardeşlerim!

Bu def’a çok kıymetdar ve fevkalme’mul hediyenizden küçücük üç-dört mes’ele hatıra geldi:

Birincisi: Üçüncü Kerâmet-i Aleviye’de, risâlelerde yalnız iki zeyl vardır demesi, risâle şekline girmiş olan zeyillere zeyl diyor. Sâir zeyiller ise; hâtimeler, ilâveler, hâşiyeler hükmünde görmüştür.

İkincisi: İki Âyet-ül Kübra’nın vird-i ekberinde -hatırıma gelmediği halde- ehemmiyetli kısımlarını Yirminci Mektub ile Otuz ikinci Söz, bana ihtiyaç bırakmayacak derecede beyan ve tercüme ettiklerinden, niyet ve va’dettiğim halde tercümesinde istihdam edilmedim.

Üçüncüsü: Risâle-i Nur’un benden ayrılması ve ben de dâire-i tenviriyesinden uzak düştüğümden, bu havali ve Eskişehir gibi sâir yerleri de onun ehemmiyetli ve lüzumlu bir kısım hakîkatlarından hissedar etmek için, inâyet-i İlâhiye, -yeni yazılıyor gibi- tekrar ile o kısım hakîkatların, fakat letâfetli başka tarzlarda îzah edilmelerinde âdeta ihtiyârım olmadan beni isti’mal ettiğini bildim, çok şükrettim.

Bu def’a hediyelerinize mukabil elimden gelseydi yalnız maddî fiatına göre herbir risâleye on lira ve Yirmi beşinci Söz’e yirmi beş altun belki elmas ve Yirmi dokuzuncu Söz’e yirmi dokuz yakut verirdim. Öyle ise, verilmiş gibi kabul ediniz.

Evet tevafukta muvaffakıyetli olan kalem-i Alevî, Kerâmet-i Aleviye’ye göze görünür güzel bir delil göstermiş. Yüz bin Mâşâallah.

Səs yoxdur