Kastamonu Lahikası | Mektup 174 | 277
(277-277)

(174)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Sizin çok mübârek ve çok fâideli olan nûranî hediyelerinizi ve elmas kalemlerinizin yâdigârlarını aldık. Cenâb-ı Hak onları yazan o kalem sâhiblerine, herbir harfine mukabil on rahmet eylesin, âmîn. Bu nurlu İhtiyar Risâlelerinin bir nevi kerâmeti şudur ki: Emanet kapıya gelirken, sekiz seneden beri yalnız iki def’a yanıma gelen buranın ihtiyâr müftüsü, belediye reisi ile hilaf-ı me’mul bir sûrette gelmeleri ânında, Emin de emaneti kapıya getirmesi; hem aynı günde, İhtiyarlar emaneti geldiği vakit, bu şehirde, Risâle-i Nur’un ümmi ihtiyârların başında iki gâyet ihtiyâr zât, ayrı ayrı yerden, her ikisi ellerinde birer parça yoğurt teberrük getirmeleri; ve aynı günde Isparta kahramanlarının bir mümessili ve yanımıza yalnız üç def’a gelen Hilmi Bey, bir günlük mesafeden gelirken, hilaf-ı me’mul olarak emanet ellerimizde iken, güya hediyenin seyrine gelmiş gibi girmesi; hem aynı vakitte, bir-iki kerâmet-i nuriyeye medâr Hayri isminde bir şâkird ve Risâle-i Nur’un ehemmiyetli bir şâkirdi ve Daday kasabasından gelen Fuad ile beraber girmeleri ile, elimizdeki emanetlerden, İstanbul’da okutmak için üç nüshayı Fuad’ın alması; elbette tesâdüfî ve ittifakî değil, belki bu İhtiyarlar emanetine bir hüsn-ü istikbâldir ve bu havalide hüsn-ü te’sirine bir işarettir.

Kardeşlerim! Erkân-ı sitteden iki Ali ile Tahirî ve Hâfız Mustafa, bu iki-üç senede ve bilhassa bu havalide bana yardımları ve fütûhatları, ya fevkalâde ihlaslarından veya yüksek iktidar ve faaliyetlerinden o derecededir ki; bu vilayette Risâle-i Nur şâkirdlerini ebeden minnetdar edip, Risâle-i Nur’u dahi buralarda ebeden yerleştirdiler. Cenâb-ı Hak, onlardan ve sizlerden ebeden razı olsun, âmîn.

Səs yoxdur