Kastamonu Lahikası | Mektup 118 | 177
(177-179)

Bu zamanda gâyet kuvvetli ve hakîkatlı milyonlar fedakârları bulunan meşrebler, meslekler bu dehşetli dalâlet hücumuna karşı zâhiren mağlubiyete düştükleri halde; benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz, mütemadiyen tarassud altında, karakol karşısında ve müdhiş, müteaddid cihetlerle aleyhimde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde bulunan bir adam, elbette dalâlete karşı galibane mukavemet eden ve milyonlar efrâdı bulunan mesleklerden daha ileri, daha kuvvetli dayanan Risâle-i Nur’a sâhib değildir. O eser onun hüneri olamaz... ve onunla iftihar edemez...

Belki doğrudan doğruya Kur’an-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’ci-ze-i ma’nevîyesi rahmet-i İlâhiye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşıyla beraber o hediye-i Kur’aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risâle-i Nur’un öyle parçaları var ki; ba’zı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te’min ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i hâfızası beraber olmak şartıyla o on dakikalık işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risâleyi, iki gün isti’dâdımla, zihnimle yapamıyorum ve o altı saatlik risâle olan Otuzuncu Söz’ü ne ben, ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamaz... ve hâkeza...

Demek biz müflis olduğumuz halde, gâyet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve birer hizmetçisi olmuşuz. Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle, bu hizmette hâlîsane, muhlîsane bizi ve umum Risâle-i Nur şâkirdlerini dâim muvaffak eylesin, âmîn.

Said Nursî


* * *

(118)

Sûre-i İhlâs nüktesi, parçasıyla, bir kaç gün sonra göndereceğimiz i’caz-ı Kur’ân’a dâir parça, ikisi Yirmi Beşinci Söz’ün zeyillerinin âhirine girecek.

Eski Said’in âsarından İşârât-ül İ’caz tefsiri Risâle-i Nur’a girmesi münasebetiyle, Risâle-i Nur dâiresinde Yeni Said’in ve arkadaşlarının fıkraları içinde onun da (Eski Said’in) bir iki fıkrası girmek hakkını kazandığından yirmi üç sene evvel, Ramazan-ı Şerifte, Fâtihanın âhirine aid birden ehemmiyetli îmâni bir fıkrası, Lâhikanın üçüncü parçasının başına girdi. Fakat o gâyet muhtasar konuştuğu için, tam dikkatle anlaşılabilir. İkinci fıkrası Sûre-i İhlâs’ın bir nükte-i i’caziyesine aitdir.

Səs yoxdur