Kastamonu Lahikası | Mektup 97 | 145
(145-147)

Fakat Hazret-i Ali’nin (R.A) iki def’a



demesine binâen, biz her vakit tam ihtiyat ve tam sakınmak vaziyetini muhafaza etmekle mükellefiz.

Risâle-i Nur’un mensubları, şuur ve ihtiyârları haricinde birbirleriyle münâsebetdar, birbirinin hâdiseleriyle alâkadar olduğuna bir delil de bugünlerde oldu. Şöyle ki:

Oradaki hâdisenin vuku’undan bugüne kadar, buradaki muhtelif tabakalardaki talebelerin vaziyetleri, ehemmiyetli bir hâdise yüzünden değişmiş gibi çekinmek ve münafıkların nazarını kendilerine ve bizlere celbetmemek için bir tevakkuf devresi geçti. Ben de hayret ediyordum.

Hem Nazif gibi birkaç zâtın rü’yalarının ta’birleri, sizin hâdiseniz olduğunu anladık.

Umum kardeşlerimize birer birer ve bilhassa musîbetzedelere selâm ve dua ediyoruz. Cenâb-ı Hak onları çabuk kurtarıp vazifelerinin başına göndersin, âmîn.

* * *

(97)

Aziz, Sıddık, Sarsılmaz, Yılmaz, Sebatkâr, Fedakâr Kardeşlerim!

Böyle şiddetli taarruzlara karşı sizi teşcie lüzum görmüyorum. Sizin kuvvetli metânetiniz ve Risâle-i Nur’a gelen her hâdise-i elîmenin altında bir inâyet ve rahmet bulunduğuna i’tikâdınız, teşciinize kâfidir, biliyoruz. Yalnız bir noktayı merak ediyorum. Elde edilen bütün Risâle-i Nur, yalnız bir takım mıdır ve kimin imiş? Anlamak istiyorum. Her kim ise merak etmesin. Daha ehemmiyetli makamlarda onun hesabına fütûhat yaparlar, sevab kazandırır. Ona, bir takım Risâle-i Nur tedârik edilebilir. Hem tevkif altında kimse var mı? Hem ona havale edilen hoca kimdir?

Sâniyen: Sabri ile Hâfız Ali’nin re’yi ile teshil-i muhabere için verdiği karar ile ba’zan Atabey yoluyla muhabereyi, onlar gibi biz de kabul ettik. Lütfü’nün bir vârisi Abdullah Çavuş nâmıyla, adresiyle gönderilecek.

Səs yoxdur