Kastamonu Lahikası | Mektup 97 | 146
(145-147)

Sâlisen: Sabri’nin mektubunda, tevafuklu yazdığı Mu’cizat-ı Kur’aniye ve Risâle-i Nur hakkındaki istihrâcı bizi fevkalâde mesrûr eyledi. Hasan Âtıf’ın bize yazdığı şaşaalı ve câzibedar Mu’cizat-ı Kur’an’ı esâs yapıp, sâir risâlelerde, i’caz-ı Kur’an’ın nüktelerine dâir mebahisi ona zeyiller şeklinde ilhak ettik, güzel bir sûrete geldi.

Ezcümle: Âyet-ül Kübra’nın Kur’ana dâir on yedinci mertebesi, Yirminci Söz ve Sûre-i Feth’in âhirki âyetin mu’cize olduğuna dâir Yedinci Lem’a ve Fihriste’nin Rumûzât-ı Semâniye’ye dâir mühim parçaları ve Kenz-ül Arş’ın iki nüktesi gibi parçalar o zeyillere girmiş. Aynen Mu’cizat-ı Ahmediye’nin zeyilleri gibi parlamış. Nurlar santralı Sabri, o yazdığı güzel Mu’cizat-ı Kur’aniyeyi inşâallah onlarla tam güzelleştirir.

Râbian: Merhum Lütfü’nün hakîki ve pek ciddî bir vârisi olan Abdullah Çavuş’un mektubu, onun derece-i Sadâkat ve ihlasını ve irtibatını gösterdi. Her vakit İslâmköy’lü Abdullah ile o Abdullah Çavuş’u duada beraber yâdediyordum. Elhak o makama lâyık olduğunu gösteriyor. İstediği Fihriste’nin musahhah son kısmı inşâallah ona gönderilecek. Fakat zannettiği gibi çok tashihat edilmemiş. Çünki taksim-ül a’mal sûretiyle, o mübârek kardeşlerimin yazılarını, mübârek yâdigâr gördüm ve değiştirmeğe kıyamadım.

Hâmisen: Bugünlerde, o hâdisede, Risâle-i Nur’un bir derece tevakkufuna ve dünyaya bakmağa ve yirmi senedir konuşmadığım adamlarla konuşmağa ve hizmet-i Kur’aniye noktasında memnu’ olduğumuz siyasete temas etmeğe mecbur olacağım diye, endişeden gelen şiddetli bir teessürden, zâhir görülmez, ma’nen tehlikeli bir hastalık bana taarruz etti. Müstemir âdetimi bitamam yerine getiremediğimden, yine Ramazan hastalığı gibi, ben kardeşlerimden, yine ma’nevî muâvenetlerini çok rica ediyorum. Fakat merak etmeyiniz, yatakta değilim. Yalnız fazla yazılan nüshaları tashih edemiyorum.

Sâdisen: Risâle-i Nur bir cephede tevakkuf etse de, başka cephelerde fütûhatı o tevakkufun yerini tutar.

Səs yoxdur