Kastamonu Lahikası | Mektup 162 | 260
(260-260)

Kardeşimiz Kâtib Osman’ın mektubu, ayrı ayrı çok meraklarıma bir merhem oldu. Cenâb-ı Hak onun gibi Risâle-i Nur’a binler şâkirdleri o medrese-i nûranîde yetiştirsin, âmîn.

Âtıf’ın da Sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakıyet kazanması, değil bizleri, melâikeleri de sevindirdi. Karye-i İrfan nâmı inşâallah bir medrese-i nuriye olur. Zâten Âtıf’taki ihlas, öyle netice vereceğini hissediyordum.

Gül, Nur, Mübârek, Medrese-i Nuriye, Ma’sûm, İhtiyarlar hey’etine binler selâm ve selâmetlerine dua ediyoruz.

On üç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle kerâmet derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hediye eden, çok mübârek Hacı Hâfız’ı sürûr ile hatırımıza getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi. Herbir tanesine sizlere Cenâb-ı Hak cennet’te binler cennet tatlıları versin, âmîn.

* * *

(162)

Aziz Kardeşim Hüsrev!

Cenâb-ı Hak merhûmeyi mağfiret eylesin ve sana ve onun evlâdlarına sabr-ı cemîl ihsan eylesin! Ben de mate’minize cidden hissedarım.

Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim. Evet sen de benim gibi, dünya ile iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risâle-i Nur’un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa fevkalâde bir sebat, bir ihlasın lüzumu ile beraber; bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez.

O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları; Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsâli gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım. O merhûme şimdiye kadar, Risâle-i Nur’un has talebeleri içinde, dâima her gün yüz def’aya yakın ve husûsî ismiyle de, bir def’a fecirde ma’nevî kazançlarımıza on senedir hissedardır.

Şimdi vefatından sonra ismiyle her gün, çok def’a husûsî dualarda hissedar olduğu zaman gibi, yine yüz def’a hissedar oluyor.

Səs yoxdur