Kastamonu Lahikası | Mektup 13 | 21
(21-21)

Çünki böyle âfâtlar, zaaf-ı îmândan neş’et eden hataların neticesidir. Hadîsçe, sadaka belâyı def’ettiği gibi, o kuvve-i îmâniye dahi o âfâta karşı derecesiyle mukabele ediyor.


* * *


(13)

Aziz ve Sıddık ve Sâdık ve Fedakâr ve Vefâdar Kardeşlerim!

Sizin bu def’aki ma’nevî ve nurlu hediyeniz benim nazarımda, Cennet-ül Firdevs’ten bir desti âb-ı kevser hediyesi, âlem-i bekadan bize gelmiş gibi ruhum inşirah ile doldu, bütün duygularım sürûr ile şükrettiler. Size uzun bir mektub yazmak arzu ediyorum fakat zaman ve halim müsaade ve muvafakat etmediğinden kısa kesmeye mecbur oldum. Yalnız o hediyelerin husûsî sâhiblerine “Mâşâallah, Bârekâllah, Veffakakümullah, Es’adekümullah” derim.

Bilhassa Yirmi yedinci Mektub’un medresesinde mütehassirâne müştak bulunduğum kardeşlerimle mâziye gidip tekrar görüştüm ve mükerreren ayrı ayrı görüşüyorum.

Otuz birinci âyetin birinci mukaddemesi olan


cümlesi, bin beş yüz küsur olan makam-ı cifrîsiyle; ehl-i dalâlet tarafından aşılanan ma’nevî hastalıkların kısm-ı a’zamı, Risâlet-in-Nur’un Kur’anî ilâçlarıyla izâle edilebilir diye işaret etmekle beraber; maatteessüf iki yüz sene kadar dünyanın ömrü bâki kalmışsa, bir fırka-i dâlle dahi devam edeceğine îma ediyor.



cümlesi, ma’na-yı işârisinde, ikinci emârenin birinci noktasında “Sin” harfi “Sad” harfinin altında gizlenmesi ve “Sad” görünmesinin iki sebebi var.

Səs yoxdur