Kastamonu Lahikası | Mektup 129 | 206
(206-206)

Üçüncü Nokta: Vazife-i diniye itibariyle, nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfüruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı. Meğer o adam, o vazifeyi kendi enâniyetine tâbi edip istimâl ede.

Evet, bir imam imâmet vazifesinde tesbihatları izhâr eder, isma’ eder; hiç bir cihette riya olamaz. Fakat vazife haricinde, o tesbihatları aşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için, gizlisi daha sevablıdır.

Risâle-i Nur’un hakîki şâkirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibâdetlerinde ve içtinâb-ı kebâirdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşâallah riya olmaz. Meğer ki, Risâle-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola. Daha yazılacaktı, fakat bir tevakkuf hali kesti.

* * *


(129)

Azîz Sıddık Kardeşlerim!

Sizin mübârek Ramazanınızı ve kudsî Leyle-i Kadrinizi ve sürûrlu bayramınızı tebrik ediyoruz. Lillah-il-hamd bu sene dualarınızın himmetiyle, hastalık beni yatağa düşürmedi. Ta’cizatını yapıp hafifçe geçti. Bu def’a o zatın i’tirâzı münâsebetiyle yazdığınız mektublar ve Sabri’nin eski Said’in lahikaya giren fıkraları münâsebetiyle yazdığı mektub ruhumuza büyük bir inşirah ve müteşekkirane bir iftihar verdi.

Size bu def’a bayrama ma’nevî bir şekerleme nev’inden kudsî Hizb-ül-Ekber’in bir mahsulu olarak, Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi’nin bulduğu istihrâcî fıkrasını size leffen gönderdim. Feyzi diyor ki, ben bu istihrâcdaki ma’nidar ve mûterizleri susturan “mâdemler” Birinci Şuâ’nın her bir âyetin her bir âyetinde maksûd ve mukadder olduğunu hisettim. Üstadım’a ittibaen kaydettim.

Səs yoxdur