Kastamonu Lahikası | Mektup 99 | 149
(149-149)

Hem söylemiş ki: Dâhiliye Vekili, yirmi senelik bir âdete muhalif olarak, “Dinsiz bir millet yaşayamaz” diye din lehinde beyanatta bulunduğunu ve Maarif Nâzırı da, âdâb-ı İslâmiye lehinde, eski prensiplerine muhalif olarak beyanatta bulunduğu gibi, ehemmiyetli bir değişikliği ihsas ettiğinden; kulağımı kapadığım sekiz aydan sonra, bu rü’ya hatırı için, bu haberleri aldım. Bunun sebebini anlamak cidden arzu ettim. Birden ihtar edildi ki:

Ehl-i dalâlet, memur-u siyasiyeyi aldatıp, Risâle-i Nur aleyhinde genişçe, buradan oraya kadar bir dâire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anlamak istediler. Gördüler ki, sökülmeyecek, mağlub edilmeyecek bir kuvvette gördüklerinden, ehemmiyetli büyük makamat-ı resmiyede, mâhîyetini medâr-ı bahs ve dikkat ettiklerinden, bilmecburiye bir nevi musalahaya yol hazırlamak; ve şimdiye kadar hakîkat ve hikmete muhalif olarak iyilikleri ölen reise ve fenalıkları millete, orduya vermek yerinde, o hata-yı azîmeye bedel, bütün fenalıkları ölene verip, kendilerini bir derece o dehşetli hatîattan kurtarmak çaresini aramağa, bir zemîn teşkil etmeye çalışmış ki; hem rü’ya, hem bu haberler haber veriyor. Birinci, ikinci Hulûsi’lerin müşterek mektubları, bu iki rükn-ü mühimmenin gayretleri, sadâkatleri çelikten daha metin olduğu her hâdise ile gösteriliyor.

Said Nursî


* * *

(99)

Aziz, Sıddık Sebatkâr Kardeşlerim Ve Hakîki Vârislerim!

Bugünlerde Risâle-i Nur’a sû’-i kasd edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin haklarında, bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduaya teşebbüs ettim. Birden Isparta’ya kıyamadım. Kaç def’adır ne kadar niyet ettim, Isparta’daki iyilerin yüzünden sû’-i kasdçılar kurtuldular. Kıyamadım, beddua yerine; “Ya Rab! Madem Isparta Risâle-i Nur’un bir Medresetüzzehrâsıdır, sen oradaki fena memurları dahi ıslah eyle ve hüsn-ü âkibet ver” diye dua eyledim ve ediyorum.

Səs yoxdur